Kayıtlar

2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

istanbul ve gözlerin

Resim
burada olsaydın eminim çok severdin bir günümü.. bir eğlenceli, hareketli günümü.. ve o günün içinde yaşandığı istanbulu ve vapuru.. sahi sen hiç vapura binmedin değil mi? benimle güvertede kadıköyden eminönüne süzülmedin.. oysa bir kere bile yaşamış olsaydın dünyanın durduğunu hissederdin.. zamanın öylece kalakaldığını.. ve içinden hiç çıkmak istemezdin durgunluğun.. akşam vakti camlarından yangın çıkan üsküdarı sağ tarafında, haşmetli sarayburnunu sol ta rafında görseydin.. güvertede elindeki çay içini ısıtırdı gerçi ama ben yine de bana sokulmanı isterdim.. belki kirpiğin yanağıma değerdi usul usul.. ve bana gülerdi her daim parlayan kahverengi gözlerin.. ve gülümseyen gözlerin.. ve içinde dün bugün yarın olan gözlerin.. ve anlamlı ve çapkın ve ben buradayım hep yanındayım diyen gözlerin.. hüzünbaz gözlerin.. arayan gözlerin.. soran gözlerin.. bulan gözlerin.. ve istanbulun içinde gözlerin ve gözlerinin içinde istanbul.. ve şehre akşam inerken gözlerin.. ve uzaktan geldim senin içi

tanpınar: "adı geriye kalan adam"

Resim
Tanpınar külliyatını bitirdim sevgili günlük.. oldukça velüd bir yazar ve şair olduğunu söyleyebilirim.. Tanpınarın, yıllar evvel, okuduğum ilk eseri  maalesef  mahur besteydi .. maalesef diyorum çünkü liseye gidiyordum ve bu ağır eseri edebiyat hocamız sınavda sormak üzere ödev olarak vermişti.. (neyse bizim pertevniyal lisesi bu örnekte görüleceği üzere oldukça zor bir okuldu.. edebiyatçısı bizi en kompleks metinlerle muhatap ederken, matematikçimiz diskriminantın formülünü ispatlama gayreti içine girerdi.. daha sonradan üniversitede dahi bu kadar donanımlı öğretim kadrosunu bir arada görmedim).. kitap başımı ağrıtmış, sarsmıştı beni.. yıllar sonra kendi isteğimle yazarın okuduğum ilk eseri ise  saatleri ayarlama enstitüsü  idi (hayıflanma:  handan inci  hocayı daha önce dinleme imkanım olsaydı ilk olarak tanpınarın öykülerini okur sonra romanlarına geçerdim) etkileyici bulmuştum.. sisteme, siham-ı kaza misüllü, yönelttiği hiciv okları beni zaman zaman gülme krizine sokmuş zaman za

denetim günlükleri: entegre bakış ne zaman?

Resim
iç denetçiler ne kadar entegre bakabiliyor sevgili günlük?.. bugün katıldığımız Entegre Raporlama Türkiye Ağı (ERTA) genel kurulunda bunu düşündüm.. kurumların içinde olmakla birlikte bütünleşik bir bakış açısı denetçilerde ne kadar var?.. yoksa dış-iç denetim derken kurumlar ambale mi oluyor.. bir tür denetim karmaşası mı var yani?.. şimdi diyecen ki 5018 de her şey açık, roller belli.. kağıt üzerinde gerçekten öyle emma velakin gerçekte bir entegre bakıştan ve de one report denen şeyden bahsedemeyiz.. bunun nedeni büyük ölçüde kurumların yaklaşımı.. orası muhakkak.. ancak biz de denetçiler olarak iğneyi kendimize batırmayalım mı yani.. bu bağlamda bir görev de regülatör kuruma düşüyor.. şöle ki artık mali ve uygunluk denetimlerini bir kenara bırakıp tüm denetimlerin sistem ve performans odaklı hale getirilmesi gerekiyor.. yani kısaca her ne denetlenirse denetlensin meseleye performans, sistem, toplam kalite açısından bakılmalı.. şimdi gene "kurumlar hazır mı ki?.." şekli

kent yaşamı: seksenler candır ancak doksanlara aitim

Resim
ne bileyim günlük.. 1980'leri seviyorum, ancak kendimi doksanlara ait hissediyorum.. 94: evdeydim, üniversiteye hazırlanıyordum.. ve pop müzik patlamıştı.. her akşam üstü ailecek çayımızı yudumlarken şafak'ın sunduğu "akşam keyfi" programında burak kut, tarkan, deniz arcak, bendeniz, of aman nalan, tayfun, hakan peker, fatih erkoç, yoncimik vd izler ve dinlerdik.. sound nedir bize şafak öğretmişti.. kasete albüm demesini de.. 94'te evdeydim.. tv nin karşısındaki 3'lü kanepe benimdi.. yan gelip yatardım.. ve hayal kurardım sadece tek bir hayal: üniversiteye girebilmek.. çok çalışmazdım, hayal kurardım.. bu halimle puslu kıtalar atlasındaki, rüyasında gördükleriyle dünya atlası yazmaya çalışan, uzun ihsan efendi ye benziyordum birazcık..  92 ve 93'te daha stabildim aslında.. bir öys yoktu önümde peretevniyalime gider gelirdim.. topkapıdaydım fatih sınırlarından çıkmazdım.. gerek de yoktu.. ilk, orta lise hepsi fatihteydi.. üstelik takılacak çok yer vardı.

denetim günlükleri: don kişotluk kötü mü ki?

Resim
iç denetçiyi zaman zaman don kişot “gibin” bir masal kahramına benzetirim sevgili günlük.. gerçi şimdi diyecen ki "senin de analojilerin bitmedi haaa".. evet benzetmeyi seviyorum galiba.. neyse seninle bu konuda geyik muhabbeti yapverecek değilim şimdik .. iç denetçi tam bir don kişottur.. çünkü onun gördüğü “düşmanı” çoğu kişi göremez.. görenlerse umursamaz.. modern dünyaların idealist kahramanı gibi denetçi de çoşkunluğu içinde duyumsayarak, görünür olanın ötesinde dolaşır durur.. zaman zaman bu görünümü çılgın intibaını da uyandırır çevresindekilere.. bunlara da kafa takılır mı diye düşünülür?.. ya da bu konuyu kim anlayacak ki bu denetçi önemsiyor iç sesleri geçer çevresindekilerin aklından.. ve emin ol ki günlük iç denetçi bu sesleri hissi kablel vuku kabilinden duyar.. duyduğunu belli etmez.. sadece gülümser.. bazense derin derin düşünür.. kafaya takmamış gibi yapsa da olumsuzluklarla, değirmenler arasında bir bağlantı kurgular daima.. bağımsızlık ve nesnellik bun

kent yaşamı: en çok da kadınlara

Resim
en çok da kadınlara acıyorum.. itiklenmiş kakaklanmış bir hayat süren tüm kadınlara.. hep bir umutla yaşamış baba evinde ikinci sınıf insan muamelesi görmüş, koca evinde adamdan sayılmamış, kaşık düşmanı olarak çağırılmış kadınlara.. oğlunun üzerine titreyen yemeyip yediren, canını dişine takarak büyüten ama gene bir hemcinsi tarafından oğlundan koparılan kadınlara.. buna rağmen üzüntüsünü belli etmeyen, haline şükreden ve çoğu kere terk edilen aranmayan, sorulmayan kadınlara.. hele bir de böyle düşkün; ahir ömründe bir tas çorbaya muhtaç olan kadınlara.. okumasalar da yazmasalar da beş hececileri tanımasalar da 😊 yüreklerindeki ağıtın en büyük edebi destanlardan bile daha sahici olduğu kadınlara... “uzaklara dalıp gitme gözlerin de dolmasın.. kimse böyle yalnız kalmasın...”

denetim günlükleri: bulguya itirazın nedenleri

Resim
Bulguların paylaşımında kaldıydık en son sevgili günlük.. yani bulguya karşı dirençten başka bir deyişle.. burada biraz empati yapasım geldi nedense.. acaba neden bulguya direnç gösterilir.. çoğu kez her şey ayan beyan belli olsa da hangi sebep denetleneni böyle bir davranışa yönlendirir ?.. acaba içinden ne düşünmektedir?.. gerçekten inanmamakta mıdır?.. yoksa bal gibi inanmakta ve fakat yine de muhalefet mi etmektedir?.. bence yüzde 99’u ikinci gruba giriyor.. peki ama neden böyle olur?.. zaten asıl sorun burada.. bunun bir çok sebebi olabilirse de ben şimdi bir iki neden üzerinde durmak istiyorum.. muhalefetin nedeni bir tür çaresizlik olabilir.. bu durumda denetlenen yazılanların doğru olduğunun farkındadır.. ancak çözecek kudret elinde olmadığından muhalefete yönelmektedir.. keza "süreç" denetlediğimiz o birimde tamamlanmamakta, bir çok birimi yataylamasına kesmektedir.. süreç bilinci oturmadığı içün (ki bu durum iç kontrol zafiyetinin bir numaralı göstergesidir) bir

kent günlüğü: öğretmenler günü

Resim
“öğretmen bir mum  gibidir kendisi tükenirken etrafını aydınlatır”   sözünü bütün benliği ile yaşayan tüm öğretmenlerimin, hocalarımın öğretmenler gününü kutlarım günlük.. tabii ki en başta, bunun en müşahhas örneği olarak gördüğüm, ilkokul Öğretmenim Günsel Çin olmak üzere.. iyi ki varsınız Günseli Öğretmenim, iyi Allah sizi karşımıza çıkardı… Topkapılı Mehmet Bey İlköğretim Okulunda öğretmenler günü vesilesiyle, derslerine girdiğim ve bir şekilde tanıştığım bir çok kıymetli öğrencimden kutlama mesajları almıştım geçen senelerde, muhtemelen bugün de gelecek bu yönlü tebrikler.. bu mesajlar karşısında gerçekten de insan bir hoş hissediyor.. "özel ve güzel olduğu"  😊 zehabına kapılıyor.. aslına bakarsanız öğretmen/hoca olmak dünyanın en mühim ve zor işi.. dolayısıyla bu unvanı ihraz ettiğimi kesinlikle iddia edemem.. böyle bir şey eski TCK’daki "tervici merama muktedir olmadığı halde muktedirmiş gibi davranma" suçuna girmese de mesleğin emektar öğretmenl

denetim günlükleri: denetimde zikzak bir tür tik tok mu?

Resim
bir iç denetçiye en saçma gelen şeylerden biri de denetlenenin zikzaklar çizmesidir sevgili günlüğüm.. bu tam olarak şöle olur.. denetimi yaparsın her şey yolundadır (ya da öyle davranır denetlenen birim..😇) bu vetirede bulguları oluşturursun, denetlenenden bir şey saklamaksızın –ki bu zaten iç denetimin şiarıdır ve bundan ötürüdür ki yayın organımızın adı bileteral denetim😋 anlamında denetişimdir -.. sonra tüm bulgular netleşince hemencik denetlenene bir tel edersin.. (telle mezuniyet demiyom bak.. o başka bişi idi ve taaa efsane meslek muaasssebe denetmenliği zamanından bir uygulama idi..) tele çıkan birim yetkilisine “denetimimiz bitti, kapanış toplantısı şey edeceğiz.. size falan tarih uygun mu" dersin.. karşıdaki bazı bazı "ee, aslında" gibi edatlar kullanarak yanıt verir ve sonunda kapanış toplantısına gidersin ya da o gelir.. (onun mu geleceği yoksa bizim mi gideceğimiz tartışması derin bir mevzudur ve de bu konuda ulema arasında ittifak yoktur..) neyse bulu

bu kentte aşk: şarkıların olduğu yerde "varışmak"

Resim
"zaman dondu sanki her şey sıradandı iyiyim dedim herkese  ağlamam zaman aldı..." şarkıların anlattığı yerde olmak isterdin hep.. belki de şarkıların tam ortasında.. içinde bir yerde.. hayatın akmadığı yekpare bir zaman diliminde.. saat, dakika, saniyenin olmadığı.. zamanın öylesine bir kavram olduğu.. bildik ve dost.. ya da sadece bildik.. ve doğrusal bir çizgiye sahip olmadığı.. yani tutarlılık gibi bir sıkıcılığın tahakkümünde bulunmadığı.. yarından sonra dünün geldiği.. ya da yarın, dün, hafta, yılın salt bir kavram olduğu.. önemsiz, özensiz, deterministlikten uzak bir kavram.. işte o zaman sevebilirdin.. zaman içinde sevmek mümkün değil belki de.. sürekli akan bir yolculukta.. can telaşesi içinde.. sağlam olmayan, zamanın eskittiği bir uğrakta.. değişim acıtıcı.. geriye bakmak baş döndürücü.. bakmak baş döndürücü ise görmek nasıldır kim bilir.. bakmak gözle, görmek ise gönülle olduğuna göre.. bu zamanlı anaforda, ölümlü zamanda görmeyi denemek.. ancak tüm bunlar “s

denetim günlükleri: biri kültürün denetimi mi dedi?

Resim
evet günlük son audit yazımı kültürle bitirmiştim.. kültürün denetimi mümkün mü sorusu elbette üzerinde durulmaya değecek bir sual.. ancak ben şimdi bu ontik bağlamda kalmak istemiyorum.. buradan zaten fikrimi tahmin ettin evet bence kültür denetlenebilir.. ama nasıl?.. öncelikle kurum kültürü içinde olmak gerekir sanırım.. yani bir iç denetçinin kendini kurumunun bir parçası olarak kabulü şarttır..   farklı kurumlardan gelmiş olsa da sürekli baba evine özlem duyan bir yeni gelin edasından kurtulmalıdır denetçimiz.. bulunduğu kurumda denetim yahut sohbet esnasında “ bizde şöleydi böleyd i” şeklinde eski kurumuna gönderme yapan ve hotel California bağlamında duygulanımlar saçan iç denetçinin kurum kültürüne adaptesi mümkün değildir.. ya bir yolunu bulup eski kurumuna dönecen (bunu demin andığım şarkının  I had to find the passage back  satırından bağımsız söyledim valla) –ki nedense aklıma burada alakasız bir şekilde satılan mal geri alınmaz ilkesi geldi birden 😆- ya da artık unutaca

bu kentte aşk: hamdım, yandım...

Resim
her gülen mutlu olmadığı gibi her ağlayan da mutsuz değildir.. yakındım sana.. aşk mıydı bilmiyorum.. zaten aşk bilinebilir ya da tarif edilebilir mi ki? yakınında olmanın inanılmaz hafifliği vardı üzerimde.. gizli, güzel bir sırra vakıf olmanın mutluluğunu duyumsuyordum.. bir hayal ülkesinin alabildiğine uzanan sahilinde yürüyorduk ya hani o akşamüstü güneşe karşı.. yeni geldiğimiz bir hayal ülkesinin bu güzel sahilinde.. arada elim eline değiyordu sadece.. bu bile yetiyordu heyecanlanmam için.. gülümsüyor muydun? belki evet.. belki hayı r.. bence evet.. sanki evet.. ne de güzeldi bu tavrın.. akşam çökmek üzereydi.. güneş batıyor gözlerin ona inat doğuyordu.. çok şey söyleyen gözlerin.. mazi, şimdi, atî hepsini birden ve de tekmilini şimdi anlatan gözlerin.. sen böylesini severdin zaten.. kiplere yer yoktu senin evreninde.. bakışlar vardı sadece.. geniş zamanda bakışlar.. ve hatta geniş mekanda.. çünkü nerede olduğumu da idrak edemiyordum çoğu kez.. çocukluğumun eşsiz cennetinden,

denetim günlükleri: kurumsal risk yönetiminde iç denetim

Resim
kurumsal risk yönetimi (kry) anlayışının olgunlaşmasında bakış açıları önemli günlük.. bu bakış açıları iç denetimi önemli bir noktaya taşıyor.. şöle ki –bizim kamu yönetimi anlayışını düşündüğümüzde- kry’de kritik iki oyuncu var.. üst yönetici ve iç denetçi.. belki ülkemizde denetim komiteleri gelişmiş olsaydı o vakit daha objektif bir risk algısı olabilirdi.. ancak ninemin bıyığı olsaydı dedem olurdu bağlamından öteye gitmeyeceğinden bu tip ümniyyeleri bir kenara koyarak konuya devam ediyorum.. neyse üst yönetim aslında yeni sorumluluk modelinde “politika belirleme”   sorumluluğunu (sevgili 1050 sayılı kanunun güzel bir ifadesi ile söyleyecek olursam) deruhte ediyor.. teknik bilgisi olması beklenmiyor.. konsolidasyonu harcama yetkilileri, strateji birimi ve iç denetçiler eliyle sağlıyor.. bunların ikisi bağımlı değişken mesabesinde.. iç denetçiler ise bağımsız ve bu bağımsızlık kry’de özellikle de kilit risklerin değerlendirilmesinde büyük önem taşıyor.. söz gelimi bir üniversiteyi

denetim günlükleri: 2020 ERM yılı olsun

Resim
bu gün muhasebe denetimi yüksek lisans talebelerine iç kontrol (iks) dersi anlatırken yine yeni yeniden şunu fark ettim ki iks konusunda mevzuatımız gerçekten dolu dolu günlük.. yani kalkıp ta kimse diyemez şu eksik bu fazla.. iç kontrol özellikle kontrol ortamı bileşeni bağlamında muhkem bir kale gibi.. hani bu durum, o kutlu tarih olan, 26 aralık 2007 den önce de böyleydi kamu yönetimimiz için.. satın almada, personel rejiminde şunda bunda kontrol ortamımız mevcuttu.. gel gelelim risk deyince sessiz bir durumla karşı karşıya kalıyoruz.. keza genelde kurumların eylem planlarında burasının zayıf kaldığı ortada.. aslına bakarsan burada cosonun da içinin rahat olduğunu söyleyemeyeceğim.. netekim 2017 revizyonuyla entegre ERM 2017 yi ilan ederek mesajı verdi sanki.. coso da sonunda dedi ki “böyle ayrı gayrı; risk bir yanda strateji-performans ayrı yerde olmuyor.. risk’i embed etmeli  😅ki sistem içine bir anlama kavuşsun, bütünlük arz ediversin..” bu anlayış aslında eşyanın tabiatına d

bu kentte aşk: anla garip halimden

Resim
“anla garip halimden itme düşer dalından hoş tut gönül kuşunu da serhoş oldu balından" senin iklimlerin hep soğuk mu? tıpkı bir kış güneşi gibi.. uzaktan bakınca içi ısınıyor insanın.. yaklaşınca ısıtmıyor.. en parlak, en canlı, en içten diye düşündüğüm bir anda inadına itiyor kalbimi.. bırakıp gitmek mi.. işte o mümkün gözükmüyor.. bir bakışın yetiyor yeniden bağlanmaya.. türlü hayaller kurdurmaya.. acı sözler geliyor dilime ve yüzüm asık.. ve sana rağmen senle olmaya çalışmak.. ya da bana rağmen bizden bahsetmek.. hep bir can pazarı.. var olmanın eziciliği.. ve uzaktan parlıyorsun.. halden anlamıyor mahzun yüzün.. olsun.. gülümsüyorsun.. benim için olmasa da benden yana bakman da yetiyor..  ve hatta aynı yerde olmasak bile.. senin de boğaza şu anda baktığını düşünerek yudumlamak bir fincan acı kahveyi.. işte o tarifsiz bir duygu.. bir zamanlar her salı akşamı 18.00 vapurunda ve daha sonra her pazartesi akşamı 17.00 vapurunda iliklerime kadar yaşadım.. "sen"

denetim günlükleri: iç denetimde teşrik-i mesai

Resim
denetim elemanı yalnız insandır diye yazmıştım sevgili günlük hatırlarsan.. doğru ve yine aynı fikirdeyim.. ancak bu bağımsızlık iç denetçi söz konusu olduğunda dışsal değil, içseldir fazlasıylan.. böyle de olmalıdır en nihayetinde.. keza iç denetim denetim türleri arasında en çok ekip çalışmasına muhtaç olanıdır.. bu birliktelik sadece yazılımın (içden yazılımındaki denetçi-gözetim sorumlusu-başkanın) bir sonucu değildir.. aslolan bir bulguyu birlikte oluşturmaktır .. aslında sistem kaynaklı birliktelik (yani içden yazılımındaki denetçi-gözetim sorumlusu-başkan üçlüsü) dahi bu amaca matuftur.. biri yazacak, diğeri kontrol edecek ve en nihayetinde biri de onaylayacak.. ancak bu durum belli bir bilişsel düzey gerektirir.. kognitif kuram bağlamında meseleye bakacak olursak denetim türlerinin en üst basamağında yer alan iç denetimd en beklenen anlama ve kavrama düzeyinde kalmayıp bir analiz ve en nihayetinde senteze varabilmesidir.. analiz ve sentez ise günümüz BT devrinde ve entegre çal

denetim günlükleri: denetim denetçiyi özgür kılar

Resim
denetim elemanlığı insana büyük ölçüde bir özgüven veriyor günlük.. özgüven ve eleştirel bakış.. bunu çoğu meslekte özellikle de bazılarında görememek beni ciddi hayal kırıklığına uğratmıştır.. "özellikle de bazılarında" derken akademiden dem vurmak istiyorum.. yıllar yıllar önceydi.. genç bir muaassebat denetmeni  💔olduğum dönemlerde konuyla ilgili çarpıcı bir örnek yaşamıştım.. üniversitenin birindeki bir ihaleyle ilgili inceleme yapmak üzere görevlendirilmiştim.. ihale sürecindeki 2 si prof 3 kişinin ifadesini alacaktım.. proflardan genç ve erkek olanını önceden az da olsa tanıyordum.. ortak tanıdıklar vardı.. neyse adamcağız bildirdiğim saatten yaklaşık yarım saat önce geldi.. ve ilk olarak o tarih itibariyle içinde bulunduğumuz Ramazan’ı tebrik ederek söze başladı.. iftardan, sahurdan ve tabi ki de eski Ramazanlardan "konuşuk ettik" .. bir süre sonra odaya kadın olan ve daha önce odama gelmiş olan profun hocası kıdemli prof -yanında diğer ilgili şahısla birlik

kent yaşamı: denizlere düşman mıyız?

Resim
geçen -ruhi ve bünyevi- bir takım nedenlerden ötürü yıldızdan sirkeciye kadar yol katettim.. gözünde büyütme günlük, inan daha önce teptiğim yolların yanında bu mesafenin esamesi okunmaz.. neyse konu zaten ne kadar çok yürüdüğüm değil.. mevzuu bu kadar güzel bir parkurda denize paralel yürüyememiş olmam.. evet maalesef bir deniz kültürümüz yok .. kıyı şeridinden yararlanma, doğa-tarih birlikteliğini yaşama ve içselleştirme ve de bundan zevk alma olayımız çok güdük.. şöyle ki beşiktaş sahilinden yürümeye başladım o da ne? eski malmüdürlüğü ve şimdi saraylara bağlanmış bina yolu kesiyor.. hoppp caddeye fırla.. bu binayı geçince tekrar sahile in.. ama 5 metre gidemeden karşına çıkan bilmem ne asamblesi binasından dolayı yine otobüslere doğru koş.. oradan sonra kabataş sahile kadar saraydı, müştemilattı denizi göreme.. bu kadar mı düşman olur insan denize? bu kadar mı görmek istemez? neyse kabataşta yan yana bulunan çay bahçeleri sayesinde bir boşluğa kavuş ama o da ne? az ilerde üni

kent yaşamı: nesnelerin interneti

Resim
Merhaba günlük.. bu gün kafama IoT takıldı.. yani nesnelerin interneti olayı.. nedir ne değildir diye azıcık "bakalak" oldum😉 da ne göreyim ki..   hep geyik pür geyik.. ya olgunun kendi geyik ya da bize anlatanlar karikatürize ediyorlar mevzuyu diye düşündüm sonra.. şöyle ki bize (yazılı ve sözlü olarak) aktarılan örnekler ofsayttı bir kere.. yok yumurta bittiğinde haber veren buzdolabı.. yok bozulunca “servisçiyi” arayan tost makinesi.. bla bla.. oysa daha ciddi şeyler tahayyül ediyoruz bu konuyla ilgili olaraktan.. mesela tıp alanında müthiş atraksiyonlar bekliyorum..   hayalimdekini açık edeyim mi?.. şu şekilde: insanlara takılacak bir çip sayesinde tüm organların durumu takip edilecek ve haklarındaki anlık bilgi telefona yüklediğimiz bir uygulama ilen bildirilecek.. misal karaciğer: yeter “çikolata” yedin büsbütün karardım.. pankreas: glikoz şurupu kes artık.. bağırsak: bu bitki çay küçük emilim pulucuklarımı kopartıyor.. kalp: beni bu kadar yorarsan sonum yakındır.. fa

denetim günlükleri: denetim korkusu

Resim
“denetim elemanı sevilmez” klişesinden gireceğim bu gün söze günlük uygun görürsen.. aslına bakarsan bu sevilmeme durumu denetim elemanının çok da umurunda değildir hani.. o değilde aslında bunun arkasında denetim korkusu vardır.. daha doğrusu denetlenme korkusu.. ondan dolayı bazı kurumlarda denetim programı bile yapılmaz.. yapılsa da imzalanmaz.. peki bir insan denetimden neden korkar?.. bunun gerisinde kültürel bir boyut var tabii.. şimdi burada hoftade’ye öykünen ve onunla ilintilendirilen bir bağlama dalmayacağım hemen korkma günlük.. daha bir düzlemsel analiz yapmak istiyorum.. belki bu –y apısökümcüler e göre- bir analiz bile değil.. neyse toplumların ya da kurumların denetime karşı bakışları davranışsal teori bağlamında okunabilir.. ancak bu durum her zaman geçerli sonuçlar da vermez hani.. toplumumuz açısından meseleyi ele aldığımızda çelişki çok barizdir.. İslam inancının -büyük ölçüde- şekillendirdiği bir toplumda beklenen aslında insanların denetime alışkın olması ve on

Bu kentte aşk: yekpare geniş bir an!

Resim
ustama dedim bugün giymeyim tulumları arkası kuşlu aynada taradım saçlarımı.. cildi parlak kağıt kaplı, pahalı bir hayatta yaşayan yaşanan; ulaşan ulaşamayan herkesi de bir tekmil kaplayan.. bir an belki.. koskocaman bir an.. her şeyin olup bittiği bir an.. tüm yaşanmışlığıyla hatırlanan.. anlamak anmaktan mı geliyor.. gelmiyorsa da gelmeli bence.. an’ın sınırlamak manası da var sanırım.. kalan.. sanan.. yanan.. işte ne olursa hep o anda, gerçekten yaşanan tek zamanda oluyor.. an ve mekan.. bu ikisi ancak birlikte anlamlı.. nasıl da mecbur iki kavram.. bir madalyonun iki yüzü gibi.. ve nasıl da bizi bir düzlemde takyit ediyor.. ve o anlardan biri ve o mekanlardan biri.. ümitlendiğim bir düzlem.. olur mu dediğim.. ne olduysa o an oldu zaten.. bir tebessüm.. geri kalmayan.. bir ses.. tekrarı olmayan.. bir sanı bir yalan bir yanılsama.. tüm hayata mal olan.. senden kalan.. pahalı hayattan.. belki de kalın bir roman.. sadece anlatan.. soran.. duyan.. cevabından korkan.. ve senden kal

kent yaşamı: fıtrat değişir sanma bu kan yine o kandır...

Resim
Yine zaferler haftasına eriştik günlüğüm.. bir kere daha göğsümüz kabardı.. körük gibi şişti şişti, söndü.. o anları yaşadık adeta belki okuyaraktan belki düşünerekten de olsa.. kendimi Sultan Alp Arslan'ın ordusunda bir nefer gibi düşündüm önce.. kopa kopa orta asyadan gelen, önlenemez türkmen boylarının içinde bir nefer.. ve artık finale gelmişiz.. sevimli, şirin mi şirin, yeni vatanımıza kavuşmak için tek bir "maç" kalmış adeta.. eskimiş, köhneleşmiş bir hanedanın esirliğinden bıkan ve bize gülümseyen, uzaktan “gelin” diyen.. bir ana gibi bağrına basmak isteyen anadolunun eşiğindeyiz.. ve bağrışıyoruz.. “ana biz geldik.. hasret bitti.. kapıyı aç..” sesler arşa yükseliyor adeta.. ve bir anda sessizliğe gark oluyor ortalık.. beyaz elbisesiyle ve kuyruğunu bağladığı yağız atının üzerinde Sultan Alp Arslan önümüzde beliriyor ve o tarihi cümlelerini söylüyor: “bu saatten itibaren size emredici bir hükümdar değilim.. sıradan bir askerim ve burada savaşmaya mecbur olduğumuz