Kayıtlar

Kasım, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

bu kentte aşk: sen istanbulsun zaten

Resim
“duvarlardan silinmiş elin tenin kokun  besbelli unutulmuş yolu istanbulun selamı kesti arkadaşlar ağlarım odalarda ben kendi halime sen karşı kıyılarda istanbul nafile böyle mi biterdi eski aşklar”... sen istanbulda olsaydın onu çok severdin eminim.. sen gibi neşeli sen gibi hüzünbaz.. gizemli sen gibi.. yaşlanmak nedir bilmez.. gözlerinin içinde hayal ediyorum.. alev alev yanan, uykunun haram olduğu gözlerinde.. bakabilseydin boğazın asi sularına, vapurun kadiköy iskelesinden ayrılışına.. haydarpaşa yansısa pırıl pırıl parlayan yanağına.. o heybetli haydarpaşada yanağın yansısa ya da.. kadıköyden ayrılırken hüzne garkoluş, eminönüne yaklaştıkça duyulan sevinç.. arkada bıraksaydın ve yeniden başlasaydın.. dudağındaki masum tebessüm içimi ısıtsa güvertede.. sadece yanımda olsaydın yağmurlu bir boğaz akşamında.. konuşmasaydın.. baksaydın sadece muzipce.. unutulmayan şehirde seninle, güvertede.. ya da kirpiğini hissetsem yanağımda.. ve sen istanbulsun bence istanbulsa sen...

denetim günlükleri: yazıyonuz da noluyor?

Resim
bugün seninlen “yazıyonuz da noluyor” kalıbı üzerine konuşmak istiyorum günlüğüm.. bu bir denetim elemanının hayatında en az bir kez muhatap olduğu bir ifadedir.. soruyu soranın hareket noktası kendisinin çok önemli işler yaptığı geri kalan herkesin ve bu arada denetim elemanlarının hiçbir şey yapmadığı zehabına fena halde kapılmış olmasıdır.. aslında başka bir açıdan bakınca –yönetim, planlama, koordinasyon, denetim vb.- temel işletme bilgisine sahip olmayan kişiler için bir turnosol kağıdıdır sorumuz.. ve acınasıdır bu vechesiylen.. ki liyakat hususunda ciddi şüphelerin uyanmasına sebebiyet verir ezhanda.. bir kere şunu söylemek gerektir: denetçi bir yönetim pozisyonu değildir.. sorunların fotoğrafını çeker ve icrai olan ya da öyle zannedilen pozisyonlara raporlama yapar.. haa rapordaki tespitlerle ilgili eyleme geçmek yahut geçirmek hususunda bir görevi ve de sorumluluğu yoktur.. denetçilere yönetim yetkesi (yetkisi değil yetkesi) verilmemiştir.. olsa nasıl olurdu sorusu tartışılı

öğretmenler gününüz kutlu olsun

Resim
tüm öğretmenlerimin ve hocalarımın öğretmenler gününü kutlarım ancak.. önce çok “özel birinin” öğretmenler gününü kutladıktan sonra... topkapıda bir gün.. belki de ayırdında olduğum ilk gün.. topkapılı olduğumu anladığım gün okula başladığım ilk gündü.. mahallenin hudutlarını bu sefer derin bir bilinçlilikle aşarak, eminönü otobüslerinin son durağının arkasındaki kahvenin yanından kıvrılarak -duvarları çoğu şey gibi sarı renk boyalıydı ve belki de sarı benim için çocukluğumun rengidir- Topkapılı Mehmet Bey İlkokuluna gittik.. annemlerle.. aman o ne kalabalık ne kalabalık.. üstelik enteresan bir boyutu da var ki o da şu kalabalığın içinde bir çok kişiyi tanıyorum ama kalabalığın kendisi yine de ürkütüyordu beni.. sonra kalabalık taksim edildi.. her çocuk –ki, artık salt çocuk olmayıp öğrenci nitelemesini alan kişi- bir sevimli büyüğün ardından, o gözüme muhteşem görünen binadan içeriye giriyordu.. benim içinde bulunduğu grup da “biri”nin peşine takılıp, diğer gruplar gibi binaya da

toplu taşıma günlüğü: metrobüste muhabbet başkadır

Resim
Eskiden meddahlar varmış ve insanları sokak ortasında toplayıp geyik yaparlarmış.. bir baston ve bir de mendilmiş üstelik malzemeleri.. ve tabii ki esasen ballandıra ballandıra anlattıkları hikayeleriymiş.. günümüzde de bu insanlar yok değil.. geçen gün bir meddah benzerini metrobüste gördüm.. körükte bir yer bulmuştum.. nutellanın kenarlarında kalan son damlaları, ekmeğin köşesi, salatanın suyu neyse metrobüste de ayakta kalmış birisi için körük işte odur.. neyse hemen körük önündeki koltukta bir adam başından geçen bir olayı öyle güzel anlatıyor öyle güzel anlatıyordu ki inanılmaz hoşuma gitti.. neredeyse uykunun verdiği mahmurlukla ineceğim durağı kaçıracaktım.. aslında hiç de önemli bir şey anlatmıyordu.. ne bileyim ben kahvehaneye ruhsat mı alamıyormuş.. arkadaşları arasındaki kavgayı mı önlemiş.. yoksa başçavuşun odasına vurup kapıyı girip de bitsin bu eğitim mi demiş.. ancak.. ne anlatsa dinler cinsindendi tarzı.. kimi zaman yükselip kimi zaman alçalan ses tonu, hafif hafif ya

denetim günlükleri: empati dozajı

Resim
iç denetçi empatik olmalıdır ifadesine takıldım bugün de günlüğüm.. empati ne demek şöle bile düşündüm.. sözlükten felan anlamını dikizledim.. elbette, karşımızdaki kişinin duygularını ve de düşüncelerini anlayabilmek faydalı.. en azından insani.. rapor yazarkene çizerkene buna dikkat etmenin fevaidi izahtan varestedir.. (vay ne cümle kurdum beaa!? İzahtan vareste J ) imza atmak, iş yapmak zor bir şey çünkü.. buna karşılık iş yapan kişiye bunu niye böle yaptın şunu niye böle yaptın diye sormak nisbeten kolay ve dahi keyifli.. ve daha da önemlisi bu durum dışardan da böle görülüveriyor.. netekim daha evvelden muaasseebe denetmeni (3 dönem devreler -miladi 2001 girişliler- böle telaffuz eder) iken bulunduğumuz ildeki defterdarlık personeli bile “amerikada başkan olacağına gel burada muaasseebe denetmeni ol, daha kıyak” der bu gerçeği ikrar ederdi.. bugün de aynı aslında gün geçmiyor ki bir harcama yetkilisinin “valla en iyi sizin iş” şeklinde kıskanç ve iğneleyici ifadelerine maruz kal

Mevlid kandilimiz mübarek olsun

Resim
"Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;  Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi. Medyûndur o ma'sûma bütün bir beşeriyyet... Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret." Akif ne güzel anlatmış Seni.. biz bilmekten de, tam anlamaktan da aciziz.. ancak bir tutar yanımız var.. bir güvencemiz.. bir kendimizi yakın hissetme nedenimiz: biz Seni görmeden sevdik.. ne güzel Sana ümmet olmak.. hakkıyla olabildiysek tabii.. benim aklıma hep inceliklerin geliyor.. nezaketin.. hani serçesi ölen çocuğa taziyeye gidişin.. torunlarını sırtında gezdirişin.. hasta olan bir Yahudi çocuğuna geçmiş olsuna gidişin.. oğlunu kucağına oturtup da kızına önem vermeyen babaya neden ikisini bir tutmadın deyişin.. yetim çocuğu “ben senin baban, Ayşe de annen olsun ister misin?” diyerek bağrına basışın ve evine götürüşün.. meclislerde oturmak için farklı bir yer aramayışın.. ashabına bizzat kendi ellerinle su verişin ve bu esnada oraya gelerek bu toplumun efend

denetim günlükleri: kıyafetin dili!

Resim
bazı meslekler insana gereksiz bir ağırlık yükleyebilir.. ya da bazı insanlar mesleklere gereksiz bir ağırlık yükleyebilir.. denetim elemanı mesleği ve denetim elemanlığı bunların arasında geliyor sanırım.. giyim kuşam bunun dışa vurulduğu bir alan olarak belirginleşiyor.. tamam şık olmak, temiz pak giyinmek güzel tabii ki.. ne demişler insan kıyafetiyle karşılanır, bilgisiyle uğurlanır.. ancaaaakk her şey yerli yerinde güzel.. nelere maruz kaldık bu bağlamda.. hatırlarım.. hatırlarım da.. gülmekten ağlayasım gelir bazı sahnelere.. (netekim bugün Ziya Alp kardeşimle hatırlayıp böylesi gülünce onun önerisi ile bu yazıyı kaleme aldım).. mesleki eğitimler -ki miladi 2015’e kadar bunların yüzde doksanı Antalya adlı şirin eğitim kentimizde yapılırdı- esnasında bazı katılımcıların grand tuvalet (bu da tam çay demlenecek bir tabirimizdir) halleri bunun başında gelir.. buram buram sıcak.. onu geçtim havuz.. ve dahi denizin tam yanında bu kıyafet –ne kadar sabırlı adamlar denilerekten- deri

denetim günlükleri: denetçi eli!

Resim
Denetçi eli diye bir şey var sevgili günlük.. denetçinin kötüyü çeken eli.. ve kesinlikle raslantı filan da değildir.. bir çuval dolusu evrak alırsın ve seçtiğin örneklem genellikle problemli olanlardır.. bu belki “el vererek/el alarak” üstattan çırağa geçen bir haslet.. yani şimdiki uygulamalar gibi yok en küçük kareler, yok kikare testi şu bu değil doğrudan aktarımla geçen bir beceridir.. gerçi bazen denetim talihsizliği de olur.. misal bir mal müdürlüğü denetiminde üstadın veznedara hitaben “senin vergi iade fişlerine (eskiden olan uygulamaydı.. ve şimdi çok büyük bir hatayla asgari geçim indiriminin bunun yerini aldığı sanılıyor) bakacağım, o doğru ise tüm ilçeninkiler de doğrudur, ya da tam tersi” deyip bir de şıpatanaktan veznedarınkinde hata bulduğu durum tam da böyleydi.. üstelik kızarıp bozaran veznedarı bir kenara bırakıp ta tüm ilçenin evrakını incelemiş ve fakat tek bir hata bile bulamamıştı.. sonuç tam bir zaman kaybıydı tabii ki.. ancak bunlar olası şeylerdir.. asıl olan

denetim günlükleri: danışmanlık bir mayınlı saha!

Resim
İç denetimin danışmanlık faaliyetlerindeki tavrı ne olmalı sorusu üzerinde durmaya değer bir konu günlük.. bana sorarsan –ki sormasan da anlatacağım- aktif hatta proaktif olmalı.. deneyimim şunu gösterdi ki idarenin faydasına olan ve bizzat onların istediği bir faaliyet metazori bir programın ortaya koyduğu denetimden çok daha faidelidir.. birincisinde adamların gerçekten de yaşadıkları bir sorun vardır ve sizin katkınız doğrudan kurum içi etkinizi arttıracaktır.. buna karşılık denetim daha dolaylı bir karkı sağlayacaktır.. empati yaparsak danışmanlığın çok daha iş bitirici olduğunu ve kapı açığını gözlemleyebiliriz.. burada bizi sıkıntıya sokan birkaç noktaya dikkate etmemiz gerekiyor.. ilk olarak olayımızın icra değil danışmanlık olduğunu unutmamak lazım.. aslında bu denetimde de böle.. netekim yıllar evvel muaassebe denetmeni 😆 (bu söylem 3. dönem devrelerin ifadesidir) iken denetlediğim -ve sonrasında incelemeye evrilen- bir saymanlıkta bunu bizzat yaşamıştım.. delil dolu odayı

bu haftaki kitap paylaşımım: binboğalar efsanesi

Resim
binboğalar efsanesini okudum.. bir geleneğin tükenişinin acı masalını.. konar göçerlik psikolojisi yaşar kemalin şiir tadında anlatımıyla somutlaşmış.. ete kemiğe bürünmüş.. ilginç bir psikoloji hakikatten de.. orta asyadan kalkıp gelen, yüzlerce yıllık gelenel ve göreneği taşıyan yapının yine kendi aralarından çıkanlarca ortadan kaldırılmak istenmesi.. önce selçuklular sonra osmanlılar (Ahmet Tabakoğlu hocamın ifadesiyle) adeta bir tur/seyahat şirketi gibi çalıştılar uzun yüzyıllar.. en önemi stratejik amaçlarından biri konar göçer Türkmenleri sağsalim anadoluya intikal ve dahi iskan ettirmekti.. ilk zamanlar konar göçerlik kurumu, kültürel aktarımı (törenin alt varyantını) başarılı bir şekilde sağladığından ve beylikleri idare eden boy başları da aynı kateoride olduğundan oldukça faydalı bulunuyordu.. zamanla yerleşik hayata geçilmeye başlanması ve siyasal iradenin de politik ve ekonomik (yerleşiklerden vergi almak daha kolay) gerekçelerle yerleşiklerden yana tavır takınmasıyla bir

toplu taşıma günlüğü: metrobüs candır!

Resim
Her seferinde içim kıpır kıpır.. sanki ilk defa biniyormuşum gibi.. Allahım bu ne saadet gene metrobüsteyim.. işte şimdi merdivenlerden aşağı iniyoruz hep beraber ateşe uçan pervaneler gibi.. ve uzaktan gözüküyor düğme farlım koca körüklüm.. yavaşlıyor ve içinden bir paketi andıran insan yumağı düşüyor.. hiç onlarla ilgilenmiyoruz ve hemen atlıyoruz sıcak metrobüsümüze.. içimizde yaşılar, kadınlar çocuklar.. metrobüste insanin diğer yolcularla arasinda bir ülfet peydah olduğunu gözlemliyorum.. demin keşke bu kapıdan binmese diye düsündüğümüz insanlarla bir durak sonra başka insanlar için aynı şeyi düşünüyoruz.. öyle ki demin -bahsettiğim nedenlerle- bir gerginlik yaşadığım iki kızdan biri Bayrampaşa da inip de metrobüste kalan arkadaşına el salladığında az daha ben de el sallayacaktım.. ayrılık zor tabii.. hele metrobüste bin kat daha fazla.. metrobüste herkes arkadaş metrobüste herkes tanıdık...

müzik üzerine: ümit abi başkadır!

Resim
" mutlulukla r benden sana beraber olmasak da hayalinle yürürüm evinizin yolunda..." polemik olsun diye değil.. ancak ümit besenin yeri ayrı bence.. (bunda çocukkene Seher Ablamla çok vakit geçirmem ve onun tam bir ümit besen fanı olmasının büyük rolü vardır.. o yüzden şimdi hangi şarkısını duysam tanıdık geliyor ve terennüm etmeye başlıyorum) ..  bir gencebay ya da ferdiden çok daha farklı olarak, ılımlı mesajları, olayları kabullenişi, her şeye rağmen hayatın devam edişinin farkında olması.. için için işleyen bir körük gibi, göz yaşlarını saklayan bir buruk tebessüm, bu da geçer yahu diyen bir tevekkül onu deforme türk müziği kategorisinin seçkin bir temsilcisi yapıyor.. ve mütevazi yapısı ile taraflı tarafsız, bu müzik türünü seven sevmeyen herkesin sempatisini kazanıyor.. ha şimdi itiraz edecekler (Aydın Cengiz Üstattan bekliyorum) mutlaka çıkacaktır.. ve besen’in “olamazsın başka biriyle evli/yastığımda hala saçının teli/rahat bırakmazlar anılar beni/bir çılgınlı

status memurus: son ütücülük engellenemez!

Resim
vakit nakittir vb. sözlerle zamanın değerini vurgulayan bir arkaplanımız bulunmakla birlikte söylem eylem birlikteliğimiz maalesef yok! En önemli zaman kayıplarımızsa toplantılar.. toplantı yönetimiyle ilgili çok sayıda yayın var.. buna rağmen saatlerce süren, gerekli gereksiz çok sayıda insanın katıldığı toplantılar yapmayı sürdürüyoruz .. deneyimlerimden hareketle şunu kesinlikle söyleyebilirim ki bir iş yerinde toplantılar ne kadar uzun sürüyor ve de çok fazla katılımcı içeriyorsa orada iş yapılmıyordur.. bu gözler neler gördü.. uzayan toplantılarda acıkıp çantasından çıkardığı elmasını kemirenler.. sıkılıp şekerleme yapan ve bunu abartarak “haaaaa” şeklinde derin nefesle daldığı kuyudan çıkanlar.. benim burada ne işim var gibisinden etrafına garip garip gülücükler dağıtanlar.. sıkılıp işi gırgıra vermek için ortamı fıkraya boğanlar (trevesti fıkrası bile dinlemişliğim var).. oysa modern dünyada toplantılar konsept olarak oldukça farklılaşmış durumda.. startup girişimler mesela ye

denetim günlükleri: eski şeyler olsa bile yeni şekilde söylemek lazım...

Resim
yönetmeliğe göre 5 denetim türü var.. ancak bunlardan daha çok uygunluğu yapıyoruz.. acaba onu da tam yapabiliyor muyuz? uygunluk denetiminden anlaşılan yapılan işlemin mevzuata uygunluğu.. ve de bunun daha da bir alt türü olan harcama belgesine bağlanması gereken belgelerin eklenip eklenmediği.. (bunu yapmak için de öyle saatlerce, aylarca sürecek bir eğitime ihtiyaç yok) .. yani en basit anlamda salt bir hukuka uygunluk denetiminden başka bir şey yapılmıyor.. faaliyetlerin stratejik planlara, faaliyet planlarına uygunluğu sorgulanmıyor.. böyle yapılsa belki de tersinde hareketle faaliyet planı ya da stratejik planın kuruma uygunluğu tartışmaya açılacak (bunların sıhhati ayrı bir yazı konusu) .. aynı şekilde yapılan protokoller, sözleşmeler vb'de pek irdelenmiyor.. oysa özel sektörde uyum ve etik birimleri uygunluğu çok daha farklı algılıyorlar.. bu süreçleri ele alan denetçi de meseleyi salt bir teftiş anlayışının çok ötesine götürüyor.. entegre bir bakış açısı ile kanuni uygun

denetim günlükleri: biraz daha large mı olsak?

Resim
bazen acaba diyorum.. bizdeki iç denetim mevzuatı ve uygulaması bir parça baskıcı mı sevgili günlük? aslında doktriner bir tartışmaya ve gereksiz bir çatışmaya girmek istemem ancak sanki kimi zaman usul esası geçiyor.. tamam “usul esasa mukaddemdir” kabul ettik de.. bu usul esastan mukaddestir anlamına gelmiyor yani.. farz-ı muhal iç değerlendirme olayı.. kalite güvence geliştirme adına güzel bir uygulama.. iyi bir niyet ancak o kadar çok formalitesi var ki.. adeta esası usule feda eden bir mahiyette.. sayfalar dolusu bilgi, not, değerlendirme.. üstelik kendini tekrar eder nitelikte.. insan canından beziyor.. halbuki sistem biraz daha sadeleştirilse ve belki daha fazla otomasyona bağlansa çok daha pratik olur.. ayrıca denetçi müdahalesi azaltılabilirse –yani raporu sistem bir yıllık faaliyetlerden otomatik üretirse- daha sağlıklı sonuç alınabilir.. bir başka misal makro risk değerlendirmesi.. bu da çok ezbere dayalı, sübjektif gibi geliyor insana.. tonla veri giriyorsun.. ancak kendi

denetim günlükleri: üstatlara saygı

Resim
üstatlar özeldir.. çok şey öğretirler insana.. oturuş kalkış, usul adap.. bilgiye ulaşma becerisi vb.. hele de yeni bir mesleğin kuruluşunda yer aldığınız üstatların yeri daha da özeldir.. çünkü onlarla birlikte ciddi mücadelelere girişmişsinizdir .. iç denetçi olarak ilk atandığımda Fahreddin Arslan üstatla çalışma ve birlikte mücadele etme şerefine nail oldum.. birimi üstadın başkanlığında -Nihat Arı kardeşim, Aydın Cengiz üstat ve Halit beyle birlikte- kurduk.. ve kendisinden çok şeyler öğrendim.. keza orijinal bir kişilikti.. gelirden gidere mevzuata tam bir hakimiyeti olmasının yanında bakanlıkta idarecilikte yaptığından masanın öte yanını da biliyordu.. ayrıca –program yapacak, internet sayfası hazırlayacak seviyede- BT ye hakimdi.. belkide Türkiye'de ilk denetim programını, risk matrisini –daha rehberler yayınlanmadan önce- hazırlamıştı.. hatta programı eğitim vesilesiyle gittiği ankara mayemdeki bilgisayarda unutmuş; böylece program kopyalanmak suretiyle tüm ülkeye mal ol

fitbol: sadece bir oyun mu?

Resim
fitbola olan tutku bu akşam ölüm getirdi.. peki değer mi? esasında işin daha özü çok tartışmalı.. takım sevgisi saplantısal bir durum.. ve bazı ruhbilimcilere göre patalojik bir halet-i ruhiye.. şöle ki karşılıksız olarak bir şeyi seviyorsun.. menfaati bıraktım ondan bir tepki bile göremiyosun.. üstelik hiçbir şey elinde değil.. yani takım çıkıp kazanıyor sevindirik oluyorsun.. kaybediyor hüngür hüngür durumdasın.. bu hastalık orta mektepte ve lisede adamakıllı basmıştı bana.. yani her şeyimi maç gününe programlıyordum.. fenerin maçı vardı öyleyse çok dikkat etmeli ve kötü bir şey yapmamalıydım.. iyi insan olmalıydım.. yoksa hafizan  Allah takımım cezalandırılırdı.. bu dikkat, hafta ortası giderek yükseliyor haftasonu ise doruğa çıkıyordu.. dualar, ağlamalar ve hatta adaklar.. evet bir keresinde oruç tutmayı adamıştım J .. ve tabii ki kuruntular.. beşiktaşı yıllardır yenemediğimiz dönemdeki bir derbide 85. Dakikaya kadar maçı berabere götürdüğümüzü hatırlıyorum.. ve ben bu skora razı

müzik üzerine: sert değil mi cengiz abi?

Resim
biraz sert değil mi Cengiz Kurtoğlu?  "yaşamaksa yaşanılır kader buysa katlanılır ben de bir kaç hazin duygu kalleşliğin sen de kalır.."  bence son cümle bir aşk adamına yakışmaz.. üstelik bir çok kişi sana cengiz abi derken.. oysa şarkı ne güzel başlıyor.. "gözlerin ayrılık adresi sanki..." bu feryat deforme türk müziği tarzına karşı gelen antin kuntinlerin hayatta hiç bir formda ifadesini bulamayacakları duygu dolu ve aynı zamanda post modern anlatımın başarılı bir örneği olaraktan öne çıkıyor ..  ve gene  "yalancı baharın yalan çiçeği vefasızlık senin meziyetinmiş sen beni bırakıp gidiyorsun ya insanlığın seni çoktan terk etmiş.."  dörtlüğü ne kadar da dolu dolu anlatıyor, bastırılamaz bir aşık yüreği.. yine aynı yere geleceğim duvardaki resimle konuşan ve gönlünü avutan biri için o son cümle hiç olmamış.. dün gece (ilgili) resmi öpüp yatanların da benim gibi düşündüğü sanıyorum...