bu haftaki kitap paylaşımım: binboğalar efsanesi
binboğalar
efsanesini okudum.. bir geleneğin tükenişinin acı masalını.. konar göçerlik
psikolojisi yaşar kemalin şiir tadında anlatımıyla somutlaşmış.. ete kemiğe
bürünmüş.. ilginç bir psikoloji hakikatten de.. orta asyadan kalkıp gelen,
yüzlerce yıllık gelenel ve göreneği taşıyan yapının yine kendi aralarından
çıkanlarca ortadan kaldırılmak istenmesi.. önce selçuklular sonra osmanlılar (Ahmet
Tabakoğlu hocamın ifadesiyle) adeta bir tur/seyahat şirketi gibi çalıştılar
uzun yüzyıllar.. en önemi stratejik amaçlarından biri konar göçer Türkmenleri
sağsalim anadoluya intikal ve dahi iskan ettirmekti.. ilk zamanlar konar
göçerlik kurumu, kültürel aktarımı (törenin alt varyantını) başarılı bir
şekilde sağladığından ve beylikleri idare eden boy başları da aynı kateoride olduğundan
oldukça faydalı bulunuyordu.. zamanla yerleşik hayata geçilmeye başlanması ve
siyasal iradenin de politik ve ekonomik (yerleşiklerden vergi almak daha kolay)
gerekçelerle yerleşiklerden yana tavır takınmasıyla bir anda zararlı olarak
algılanmaya başladı.. önceden gelip yerleşenler ektikleri biçtikleri toprağın
konar göçerlerin sürüleri tarafından talan edilmesi üzerine eski kimliklerini
tamamen unutarak, sonu ölümlerle, meydan savaşlarıyla neticelenen tepkiler ortaya
koydular.. konar göçerler ise davranışlarının doğru olduğunu düşünüyor ve bir
çıkış yolu arıyorlardı.. keza onlara göre koyun mübarek bir hayvan olup ekinleri
bereketlendiriyordu, üstelik yaşantıları ataların kültür ve töresini sürdürmekteydi..
dolayısıyla aşkta bu bağlamda ele alınıyordu, değer kavramı da.. romandaki
ceren’in zengin toprak ağasının oğlu oktay bey ile evlenmek istemiyişi (geleneği
sahiplenen ve aktaran) oba yönetimi için takdire şayan bir husustu.. ceren’in
sevdiği ve bir kanun kaçağı olmakla birlikte obanın ölen liderinin oğlu halil’in
çadırında bulunan ve horosandan geldiği söylenen ucunu güve yemiş sancak,
patlak davul ve tuğa olan saygı ve bunları emanet bilerek canları pahasına
savunmaları da öyle.. buna karşılık çatışmalarda ve yolculuklar sırasında
çoluk-çocuğu kaybeden, sürüsü telef olanlar için ceren ve halilin davranışları
tartışmalıydı.. insanın rahatı arzulaması, yeniliğin peşinden koşuşu zamanla ortak
göçebe fikriyatını örselemiş ve ölümüne sebebiyet vermiştir.. yüzlerce çadırdan
oluşan oba masalın sonlarına doğru otuz beş çadıra kadar düşmüştür.. kendini yenileyemeyen
ve sürdürülebilir kılamayan kurum zamana direnememiştir.. çoluk çocuğuna daha
rahat bir ortam sağlamak isteyenler, sıcaktan-soğuktan ve de yerleşiklerle
kavgadan bıkan yörükler bir bir yerleşik hayata geçmiştir.. dediğim gibi bu
işine geldiği için devletin de desteklediği bir süreç olmuştur.. yenilenememe
olgusu birlik fikriyatını da ortadan kaldırmıştır.. durum kitapta Hıdırellez kültü
bağlamında çarpıcı bir şekilde ortaya konmaktadır.. 5-6 mayıs gecesinde
geleneğin taşıyıcılarının yaptıkları ve yapılmasını istedikleri dua “çukurda
bir kışlak” iken; toplumsal mutabakat yokluğu farklı duaların edilmesiyle
sonuçlanmıştır.. gençler –mesela ocağı dolayısıyla bir ermiş olarak kabul
edilen demirci haydar ustanın torunu kerem- şahini, obadan ayrılmayı, farklı
bir yaşamı, sevdiklerine kavuşmayı, babasının hapisten çıkmasını dilerken;
yaşlı Müslüm koca ölümsüzlük çiçeğini koklamayı niyaz etmektedir.. ve sonu
tahmin edileceği üzere hüzündür.. oba, mensupları tarafından kutsal emanetleri
yakılarak ve liderleri öldürülerek ortadan kaldırılır.. ortadan kalkan sadece
bir oba değildir.. aynı zamanda dönüşüme ayak uyduramayan bir zihniyetin, bir
ortak yaşam şuurunun, bir geleneğin üstelik kendi mensuplarınca
sonlandırılmasıdır…
Yorumlar
Yorum Gönder