Kayıtlar

Şubat, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

denetim günlükleri: yönerge ne işe yarar?

Resim
iç denetim yönergesi nedir ne işe yarar?.. tamam standartlar bağlamında bir bağlayıcılığı var da ben onu demiyorum.. ne işe yarar diye soruyorum.. bir ihtiyaç mı yoksa münkasım zihinlerin bir heyulası mı?.. yani diyorum "mala davara faidesi" var mı?.. şööle bir bakarım zaman zaman değişik iç denetim başkanlıklarının yönergelerine.. genelde aynı şeyle karşılaşırım.. aynı ifadeler (teşekkürler copypaste😍 ve sana da merhaba izomorfizm).. hal böyleyse o zaman neden her kurumdaki iç denetimin ayrı ayrı yönergesi var?.. şimdi yani biz bunu imzalamasak ya da üst yönetici imzalamasa ne olur?.. denetim yapamaz mıyız?.. üstelik bunu hazırlamak başlı başına bir sorun da olabiliyor kimi idareler için.. misal bir idarede “iç denetçi ile üst yönetim arasında anlaşmazlık olursa bunu düzenleyici kuruluş çözer” ifadesinin sorun teşkil ettiğini ve üst yöneticinin bölesi bi metni imzalamaktan içtinap eylediğini biliyorum.. ya da şablondaki üst yöneticinin görev ve sorumlulukları bölümlerinde

denetim günlükleri: açılış toplantısı candır

Resim
bugün şeyi düşündüm günlük: etkili bir açılış toplantısı nasıl olmalı?.. bazı duayenlerin “bu formalite de boş değil mi ey günlük sahibi?.” diye sorduklarını duyar “gibin” oluyorum.. ne var ki bu kez cevabım menfi olacak.. yani açılış toplantısı güzel ve önemli bi şi.. peki ama nasıl olursa faideli olur?.. önce ne zaman yapmalı sorusuyla başlayabiliriz.. açılış toplantısı yapmadan önce iç denetçi denetlenecek süreç hakkında epeyce bir bilgi sahibi olmalı.. tabii bu bilginin malumat seviyesinde olmaması gerekir.. yani “konu komşunun dediğine bakılırsa bu süreçte bir şeyler var ammaaa.. bakalım görcez..” tarzı, rahmetli ali şenin replikleri gibi 😁bir yaklaşım hiç olmaz ki zaten bu bizim iç denetim felsefemize ters hani.. yani biz ne yapacaktık efenim değer katacağız, geliştireceğiz, sarıp sarmalayacağız, şefkatli bir ana gibi koynumuzda büyüteceğiz..😋 öyleyse ilk evvela süreç hakkında bilgi sahibi olmalı ondan sonra da kendimizi hazır hissettiğimiz bir zaman toplantı için süreç sahibi

denetim günlükleri: mutabık mıyız gençler?

Resim
bana ilginç gelen uygulamalardan biri de bizim şu danışmanlık faaliyeti öncesinde aradığımız mutabakat metni sevgili günlük.. yani biz şimdi iç denetçi olarak danışmanlık isteyen tarafla oturacağız ve sen gerçekte şunu şunu şunu istiyorsun di mi?.. mutabık mıyız?.. bir daha söyle.. bir daha.. diye ve bu kez metin üzerinde belirterek soracağız.. epeyce bir iç denetim yönergesinde bu husus var.. ancak ne kadar kullanılıyor bilemiyorum.. hatta meşhur tarafsızlık metni kadar bile uygulaması yok sanırım.. çünkü zaten birimler ya da başkanlıklar genel olarak danışmanlığın da üst yönetici imzasıyla gelmesini istiyorlar (buna gerek olduğunu düşünmediğimi belirtmek isterim).. hal böyle olunca da zaten üzerinde anlaşılmış, sınırları çizilmiş bir konu hakkında danışmanlık faaliyeti icra ediliyor.. ha bazen yazılı metin çok sade görünmekle birlikte giderek ezoterik öğeler barındırabiliyor.. (yaaaaniii.. “lafın tamamı aptala söylenir” fehvasınca görevlendirme biraz kısa olabiliyor).. bunun zararı

müzik üzerine: yeniden icralar

Resim
bir şarkının değişik sanatçılarca icrası hep ilgilimi çekmiştir günlüğüm.. daha sonra söyleyen kimi zaman ilk söyleyini taklit ederken bazen de coverlar söz konusu olur.. daha ilginci bir arabesk şarkısının deforme türk müziği formunda ya da yarı pop biçiminde söylenmesidir.. söylemek gerekirse tekrarların pek çok nedeni olduğunu düşünüyorum.. bunların başında, türkçe olanlar için, yeni şarkıcıların artık hit şarkılar yapamaması geliyor.. ikncil icraaların başarılı olanı olduğu gibi başarısız ve “taklitler ancak aslını yaşatır” dedirteni de var.. bu bağlamda başarılı bulduğum performanslar; emre aydın kara tren (nazan öncel), hayko cepkin merhaba dünya (barış manço), zakkum hatıran yeter (ferdi tayfur).. bunlar, özellikle ilki ve sonuncusu, şarkıyı esas sahibinden .. çok daha başarılı seslendirmiş.. benzer şekilde deniz tekin beni vuru ahmet kayaya oldukça yakın –kendine has bir tonlama ile tabii ki de- bir duygusallıkla seslendirmeyi başarmıştır.. ve tabii tavşanımın (andrea corr) y

denetim günlükleri: bağımsız ve tarafsız mı?

Resim
evet günlük en son -şu tarafsızlık ve bağımsızlık formu- konumuzun bu kez esasına yönelik boyutunu ele alacak olursaaakkk.. dediğim gibi burası biraz netameli mahiyette tezahür ediyor.. ama olsun madem ki iç denetim yazıyoruz.. bu baziçede geri durmak olmaz.. yandan kıvırtmak bize yakışmaz.. nedir bu bağımsızlık tarafsızlık peki ve iç denetimde bu ne kadar olabiliyor?.. olayın çok basit düzeyden kaotik denebilecek seviyelere kadar farklı türleri var.. söz gelimi bir çay içmek tarafsızlığı bozar mıdan yukarılardan gelen bir terfii teklifi (yahut bir tehdit) karşısında nasıl davranmalıyıma kadar geniş bir yelpaze söz konusu.. önce kavramlarda anlaşmak gerekir.. bağımsızlık dışsal bir olgu.. yani denetim biriminin hiçbir yere –fonksiyonel anlamda tabii ki de; aksini düşünmek saçmalık olacaktır- bağımlı olmaması demek.. buna mukabil tarafsızlık içsel bir olgu.. yani denetçinin önyargısız, çıkar çatışmasına girmeden görev yapması.. bu bağlamda bağımsız olmayan denetçinin tarafsızlığının m

denetim günlükleri: faydalı bir eser olaraktan bağımsızlık ve tarafsızlık formu!

Resim
bazı uygulamalar oldukça garip geliyor sevgili günlük.. kiminin tasarımı sorunlu kimini ise uygulamacı ifsat ediyor.. misal iç denetime başlamadan önce imzaladığımız tarafsızlık bildirisi.. vallahi de billahi de tarafsız davranacam hemi de bağımsız "oluvericem" demenin somutlaşmış hali yani.. neyse yine ters bir soru olacak ama soracağım: ne gereği var?.. hani ben özelde çalışıyor olsam da bir denetim işi bağlamış olsam tabii ki de böyle bi şi imzalamam mantıklı.. ancak kurumun tam da ortasında demir atmış bir gemi gibi "dururkene" ve işim “zate” denetim yapmak olduğu halde kalkıp neden böyle bir evrak imzalıyorum gerçekten anlamıyorum.. biz bir aralar bu hususu sene başında bi tane genel tarafsızlık/bağımsızlık beyannamesi imzalatmak suretiyle tevil etmiştik ki o yıl yapılan iç değerlendirmede bunun her denetim için ayrı ayrı yapılması gerektiğini aynel yakin öğrendik ve dahi tecahül-ü arif duruşumuz bozuluverdi.. tamam ondan sonra denildiği gibi yapmaya gayret e

bu kentte aşk: unutmak için söylenen...

Resim
" Hatırlar mısın bilmem, Yıllar geçti üstünden, Yağmurlu bir akşamdı, Söyledim sevgimi ben. Belki yağmurdu bilmem, Süzülen gözlerinden, Utanmış kızarmıştın, Kaçmıştın gözlerimden..." habersizce geçip gittin sonra.. farkında olmadan.. kıyıları yalayıp geçen bir eski zaman vapuru gibi.. neşeyle ama umarsızca.. izlendiğini bilerek ama ka'le almayarak; bir çift gözdeki değerini, kalpteki yerini.. kavuran hasretini.. uzağa daha uzağa.. aşk söyletir.. söyleme desem de sana ayrılığı, dilim durmaz kendim söylerim.. beni bıraktı derim.. belki de demek isterim.. anlatması bile güzel, çünkü adın geçiyor her hikayede.. mutlu sonla bitmesi de şart değil üstelik.. sana kızmak, birinci mağdur tekil şahıs öfke kipiyle.. sonra kızdığına kızmak; belki utanmak.. sana kızılabilir mi? söyleten aşk mı? aşk senden bağımsız mı? belki duysan mazur da görürdün beni hani.. olur böyle şeyler derdin, kızmakta haklı.. bazen unutmak için söyleriz ya da söylemek için unuturuz.. ne de

denetim günlükleri: bakışımız holistik mi?

Resim
günlük, bugün gene ağır bahis açacağım.. keza “dert söyletir beni.. feryat feryat”.. sistemlerin ve dolayısıyla sistemlerden oluşan kurumların en büyük handikapı bütüncül (yani holistik) bir bakış açısına sahip olmaması diye düşünüyorum.. iç konrol sistemi de bundan azade değil.. sevgili bütünleşik çerçeve bunu sağlamaya çalışıyorsa da maalesef başarılı olamıyor.. çünkü kurum kültürü baskın çıkıyor.. ve “bütünü” parçalar toplamından çok farklı bir hale getiriyor.. normal şartlar altında wholismden anlaşılan bütünün, parçalar toplamından çok daha büyük bir değer olmasıyken; belirttiğim kurumsal kültürler bütünün parçalar toplamından daha küçük bir değer olmasına yol açıyor.. (entropi gibi bi şi yani).. örneğin bütçeye ve mali konulara verilen aşırı öneme karşılık personel eğitimi ve motivasyonunun önemsenmeyişi tıpkı bir yana çeken araba gibi efektif bir sonuç almayı güçleştiriyor.. tam bu bağlamda iç denetimin rolü önemli diye düşünüyorum.. üst yöneticinin mevzuatın kendisine yüklediğ

müzik üzerine: klipleri sevmiyorum

Resim
kliplerin çoğunu sevmiyorum derdim, eğer 90 larda bizi kliple albümle tanıştıran şafak karamana ayıp olmayacak olsaydı.. şarkıyı canlı çekim seyretmeyi seviyorum.. şarkıcı canlı bir performans sergilemeli.. başarabilmeli ilgiyi üzerinde tutabilmeyi video klip yardımı olmadan.. ağzı, burnu biraz kaymalı.. zorlanmalı.. heyecanlanmalı.. şarkıdaki hissi, duyguyu verebilmeli insana.. yaşamalı.. bazen detone olmalı.. detone olmak da bir hak sonuçta.. detone olmalı ve sonra hemen kurtarmalı ritmi.. inişler çıkışlar olmalı teknolojinin stüdyoda gideremediği.. o yüzden youtube da genelde konser çekimlerini ya da performans çekimlerini izlemeyi seviyorum ve tavsiye ediyorum.. mesela canlı çekimlerde tavşanım bazen unutur şarkı sözlerini.. (ne kadar sevimli olur).. "so young" da hapşırır mesela ve bu yüzden kafasından gider şarkı sözleri.. "dont say you love me"de  söz uydurur.. bazen detone olur.. hiçbir şey olmasa zorlandığı yerlerde derin nefes alışları duyulur.. canlı yay