Kayıtlar

bende bir resmin var bana bakmıyor

Resim
sırsız bir aynada kendimi görmeye çalışmak.. divane misali.. hep bir buğu.. netlik yok hayatımda artık.. senin akşamların ne kadar da berraktı oysa.. hep sana bir şarkı yazmak isterdim.. son bir kafiye olsun diye.. bir şarkıda.. ve bir resmin kaldı.. gülerken.. daima buruktu gözlerin gülerken.. gelmeli gitmeli dünyayı anımsatırdı bana.. hani o güvertede çektiğim.. kapıların kapanmasından az önce.. mutluluktan uçuşumdan az sonra..💔 sinirlerimin dayanamadığı o kara günlerin başlamasından çok az önce.. "an" kadar zaman..  ışıkları söndürmen son hamleydi.. kapkara.. ve o zaman anlamadığım bir gülümseme.. evet.. aslında ve şimdi ve sonra.. çok çok sonra.. anlam yüklemek istediğimde tekrar bakarken yani.. fark ettim ki aslında resmin bana bakmıyor.. beynimdeki uğultular dinmek bilmedi ilk zamanlar.. sonra giderek sönümlendi.. sonra çıldırtan sessizlik.. “cıvıl cıvıl Mahmutpaşa”daki sessizlik.. ana baba günü gibi kalabalık eminönünde bir şey duyamamak beynimdeki uğultudan başka..

"ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında"

Resim
Ve anılar denizinde sen.. yeşil desem yeşil.. mavi desem mavi.. beyaz desem beyaz.. siyah desem siyah.. hem ne siyah, kapkara.. gece misali saçların.. her daim toplardın.. ne güzel düşerdi kakülün beyaz alnına ..  katip muslihittinden yukarı çıkan yokuş .. o yokuşta ilk kez gördüğüm gün seni, okul dışında.. kaçamak bakışmalar.. kalbimdeki sıcak akıntı.. ve telaş belli belirsiz.. o noktadan başlayan mutluluk.. grenwichimize yakın bu noktadan..  ondan sonra hep sizin mahalledeki bakkala gelir olmuştum.. en ufak bir şey için bile.. üşenmeden.. gözlerinin yakıcılığını belki bir kere daha görebilirim ümidiyle.. sonra yine bir keresinde yeniden karşılaşmak ve konuşmak.. öylesine anlamlı bir şekilde(?!): “burada mı oturuyorsun sen?”.. bir yerde oturmanın bulabildiği en derin anlamı hissettiğim o gün.. topkapıya göz kırparaktan.. ve yıllarca çocuklarıyla kavga ettiğimiz arpa emini mahallesinin bu sevimliliği.. bir resim gibi şimdi hafızamda.. “evet, sizin ev de mi buralarda”💔 cevabın.. “ev”

bir armağandı oluşun

Resim
ve açıktan geçen vapurlar .. her birinde senin olma ihtimalin.. açık, kırık, içe işleyen bir Eminönü ikindisine çıkabilme ihtimali.. kaç kere yaptığımız.. ve liseden sonra biten.. çoğu şey gibi.. tüllenmeyen, sönmeyen bir acı sanki.. sahi sen var mıydın o vapurda.. ya diğerinde veya diğerinde.. "sen şair misin" demiştin.. sanmam demiştim.. ismini umarsızca fısıldadığım o güvertede..  köprüye doğru yaklaşıyorduk.. "bizi biliyor mu onlar" demiştin.. köprünün alt katındakileri göstererekten.. her zaman gibi başınla işaret edip sol gözünü kırparaktan.. tıpkı pertevniyalde mürüvvet hocanın dersinde tam çaprazımdayken dönüp bana pervaza konan güvercini gösterirken yaptığın gibi.. o an kızdım biraz sana, başkalarını göstermenden dolayı.. o kaş ve göz sadece beni göstermeli diye düşündüm.. hayatın bu uğrağının ne de az sürdüğünü sonradan acıyla andım hep😞.. ve sonra birkaç gün süren saatler ya da birkaç hafta süren günler yaşayınca.. sensizken.. arkamdan geçip giden zama

haftanın kitabı: bir meydan öyküsü Beyazıt (1914-1964)

Resim
Bu kitabı alma ve okuma nedenim tabii ki de Beyazıta olan sevgim.. çünkü kendimi "bildiğimde" en fazla etkilendiğim semt Beyazıttı diyebilirim.. şöyle ki babam beni gezmeye götürmüştü, sanırım Eminönüne.. o zamanlar otobüs Laleliden Beyazıta tırmanarak Çemberlitaş ve Gülhane yoluyla Eminönüne varırdı.. işte bu otobüslerden birinde sanırım 4-5 yaşlarındayken, pencereden akşamın ineyazdığı sırada lambalarını yeni yeni yakmaya başlayan dükkanlarıyla ve ille de caminin önündeki o zamanlar gözüme devasa görünen, üstü yüklü, arka pencersi olan turist otobüsleri görüp vurulmuştum Beyazıta.. “ne güzel yer Allah’ım” dedim gayri ihtiyari.. otobüs meydandan ayrılana kadar ağzım açık seyrettim.. ve sonra büyüyünce kendim gittim.. hep gittim.. bıkmadan usanmadan.. neyse geçen İş Bankası yayınlarına girdiğim anda “bir meydan öyküsü Beyazıt” kitabını görünce bu hissiyatın ağır basmasıyla hemen elime alıp inceledim ve derhal satın aldım.. ve uygun bir anımı bekledim.. o an gelince de okumaya

öylesine yürürken, çapada

Resim
seni hiç aramıyorken bulmak ne güzeldi.. öylesine yürürken, çapada, bir ikindi vakti.. geçip giderken hayat, anlamsızca.. ve kuşların cıvıltısını fark etmeksizin.. hiç kimse gibi.. tam alışmışken böyle bir hayata.. beklentisizce, umarsızca.. tebessümünü görmek.. cana yakınlığını anımsamak bir anda.. anıları ve umutları.. bulutsuz günleri diye yazmak isterdim ama sen bulutları da severdin😔 onun için yazmıyorum.. hiç kimse gibi değil.. geçip giden gençlik günlerimi anımsadım tebessümünde.. acıların geçici olduğunu.. yalnızlığın adının sen olduğunu.. uykusuz geceleri.. tarifsiz bir sevinci; çileli bir gün sonrası gelen.. başımdan aşkınken keder..  ve senin tebessümün hiç kimse gibi olmayan.. vefasız yürekler ormanında  bir vaha gibiydin.. 😌   g idesim geliyordu.. aşkın bittiği yer e  🚩 doğru.. dünyanın sonuna doğru.. tam da böyle hissediyordum.. bir hatıra olarak kalman kalbimde.. yan yana oturduk gene.. yağmur sonrası ıslanan bankta, tıpkı oruçgazinin  🚩önünde bulunan duraktaki gibi

"içden"le program

Resim
selamlar  günlük, nasılsın eyicesindir inşallah.. beni sorarsan iyiyim diyebilirim..  mesut ve bahtiyarım.. keza denetim programını hazırlayarak yürürlüğe koymanın gönencini yaşıyorum.. bir kere daha başarmış olmak güzel.. ancak bir takım durumları paylaşmak isterim seninle..  ilk evvela, bu gün için, içden’den bahsetmek istiyorum, müsaadenle.. minik, tontiş ve dahi ponçik yazılımımız😁 içden biraz daha kolay olamaz mıydı diye her daim olduğu gibi gene düşünmeden edemedim, programı hazırlarken.. biraz daha organize, denetim alanlarının tespitinde daha efektif olamaz mıydı diye sordum durdum..  aslında bunun cevabını bir iki ay evvel Tide kongresinde almıştım.. ve adeta platonun mağarasından kaçan eleman gibin 😍 yeni son model içdenle firmanın kongrede açtığı stantta müşerref olmuştum.. network arasında stantları gezerkene gözüme içden yazısı çarpmış ve gayri ihtiyari stant beni kendine çekmişti.. görevliye bu içden mi diye sordum.. adam evet deyince o zaman bizimkisi ne deyiverdim.

666 gölgesinde iç denetçi

Resim
sonra aklına cetvel gelir.. bir turnusol olarak karşına çıkan ve ayrımı sağlayan.. o zaman tüm yaşam enerjin kaybolur gibi olur.. ağzındaki acı tat seni bulgudan koparır.. standartların çok da standart olmayan bir evrende varlıklarını tartışmaya başlar beynin.. 375 sana sorgulatır her şeyi.. dünü, bugünü yarını.. "insanlar ne kötü" dersin, "neler düşünebiliyorlar".. "ne gereksizmiş bunlar" dersin.. tespitin artık senden çok uzaktır.. "yazsam ne yazmasam ne" dersin.. küçücüktür artık tespit .. çok önemsizdir.. yazılası değildir.. canla başla çalıştığın günleri hatırlarsın.. "o sıralar, yani ben çalışırken bazıları fesatlık peşindeymiş" diye düşünürsün.. oysa küçük de olsa sürdürülebilir bir dünya kurmuşsundur.. lanet olsun dersin.. tespitten sonra neden gelir.. ya da gelmez artık beklesen de.. Godot’yu bekler gibisindir.. hep bir teyakkuz halindeyken nedeni sağlıklı tespit edemezsin..  o ara bir telefon çalar.. sana sorarlar olanı bi