Fıtrat Değişir Sanma Bu Kan Yine O Kandır

Yine zaferler haftasına eriştik günlüğüm… Bir kere daha göğsümüz kabardı, körük gibi şişti şişti, söndü… O anları yaşadık adeta; belki okuyarak, belki düşünerek de olsa. Kendimi Sultan Alparslan’ın ordusunda bir nefer gibi düşündüm önce. Kopa kopa Orta Asya’dan gelen, önlenemez Türkmen boylarının içinde bir nefer… Ve artık finale gelmişiz. Sevimli, şirin mi şirin, yeni vatanımıza kavuşmak için tek bir “maç” kalmış adeta. Eskimiş, köhneleşmiş bir hanedanın esirliğinden bıkan ve bize gülümseyen; uzaktan “gelin” diyen, bir ana gibi bağrına basmak isteyen Anadolu’nun eşiğindeyiz. Ve bağrışıyoruz: “Ana biz geldik, hasret bitti, kapıyı aç!” Sesler arşa yükseliyor adeta. Bir anda sessizliğe gark oluyor ortalık… Beyaz elbisesiyle ve kuyruğunu bağladığı yağız atının üzerinde Sultan Alparslan önümüzde beliriyor ve o tarihi cümlelerini söylüyor: “Bu saatten itibaren size emredici bir hükümdar değilim. Sıradan bir askerim ve burada savaşmaya mecbur olduğumuz olayla karşı karşıyayız. Size...