Kayıtlar

sensiz soğuktu boğaz

Resim
ve soğuktu sensiz boğaz, ne kadar çekici gelse de.. aramak.. boşuna mı?.. neredesin.. yine gelip geçiyor vapurlar ve gidip geliyorum her birinde hep yarım, hep hüzünden üşüyerek.. aklımda anılar.. en sevdiğin yerdekiler en canlı olanlar: güvertedekiler.. bulutlu bir akşamüzeri.. topkapıdan uzakta.. ağlıyor musun?.. hayır sana gülmek yakışır.. muzipçe, alttan doğru bakarak, rüzgar perçemini dağıtırken.. hani o gün vapurda olduğu gibi.. “camlarından yangın çıkan üsküdardan” da parlaktı yüzün.. ve mahzun ve özlenesi ve öteden bakan ve hep biraz hüzünlü ve bir anda geçmişi anımsatan ve sımsıcak ve müşfik ve hep biraz çocuksu.. “bir kalp ve bir sevda” demiştin, o akşam..  ne güzeldi hafif peltek konuşman.. nefesin ne hoştu.. akşam oldu demiştin gayri ihtiyari.. konuşmak ihtiyacı hissetmiştin.. belki de korku konuşturuyordu seni.. yaklaşan ayrılığın korkusu.. hissetmiş olmalıydın.. bir daha asla 24 mart 1993 saat 18:30 olmayacaktı.. dışarıdan bakan biri için akıp geçen zamanda hiçbir öne...

Venedik… tarihin ve suyun kollarında salınan şehir..

Resim
sabahın erken saatlerinde vaporetto ile varıyoruz.. uzaktan hayal meyal seçilen adalar yaklaştıkça venedik büyüyor büyüyor.. her sokağı, her köprüsü, her köşe başı bir şiir mısraı gibi.. geçmişle geleceğin dans ettiği bir sahne.. san marko meydanı karşılıyor ilk olarak bizi.. yabancı olmayan unsurlarla bezenmiş.. dördüncü haçlı seferi sırasında istanbuldan "götürülen" eserler sahnedeki yerini almış keza.. sonra replika da olsan katedral ön tarafında quadrigayı görüyoruz.. ve kuyruğu tabii ki.. uzayıp giden yağmura rağmen azalmayıp artan kalabalığı.. az ilerde dükler sarayı selam duruyor bize.. saray venedikin kalbinde.. tarihin derinliklerinden günümüze bir inci gibi ışıldıyor.. san marco meydanı içinde yükselen saray, aynı zamanda bir imparatorluğun ruhunu taşıyan bir anıt.. venedikin gücünü, ihtişamını ve sanatla yoğrulmuş asaletini gözler önüne seriyor.. sarayın taş cepheleri, burano adasının dantelleri gibi işlenmiş.. her kemeri, her oyması venedikin sanata olan tutkusu...

Şark Kurnazlığı Sendromu

Resim
hiç şunu düşündün mü günlük: işler vardır başkasının sırtına yıkılacak; ama değer eşit paylaşılacak.. yollar vardır yürünecek, aşılacak; ama sonda hep beraber olunacak.. bazıları vardır bal damlar; hayatı kovanı andırır.. ve ucuz aklıyla bunu kendinden bilir ve pay çıkarır.. minik beyinli serseriler in sorunudur bu.. durumu fark etmeyen nice zeka karşısında, kötünün iyiye karşı zaferidir.. ve günlüğüm, bunun en kötü biçimi karşına şark kurnazlığı olarak çıkar.. şark kurnazlığı; çalışmayı dışlayan, çıkarı içleyen; ahlakı –ya da sen etik mi diyorsun bilemedim, öyleyse etiği- durduğu sakat pozisyondan tanımlamaya uğraşan, şeytani zekalı (?!), bindiği dalı kestiğinden haberi olmayan ve ahmaklıkta sınır tanımayan insanların fayda-maliyet analizi demektir.. örnek vermek gerekirse.. bir yerde sıra mı var?.. normal olan sıraya girmek olabilir ama bir şark kurnazı için böyle bir şey bahis konusu bile olamaz.. utanmaz ve sefil biridir o .. ve tahmin edeceğin gibi öne geçmeye çalışır, kaynak ya...

Yöneticiler için yapay zeka

Resim
Yöneticiler için yapay zeka kitabını doğrusunu söylemek gerekirse moda bir olguyu içeriyor diye okudum.. keza makine öğrenmesi, yapay zeka son zamanlarda ağzı olanın konuştuğu bir konu.. söyleyecek sözü olmayan “yapay zeka bilen insanlar gerekiyor, makineler bizi kıskıvrak saracak, artık işte güçte akademide bu şekilde çalışmak iktiza eder" şeklinde avudunu şişire şişire konuşuyorlar.. ve dahi doğru bir özü olmayan nice kimseler birilerini değersizleştirmek istediklerinde “sen yapay zeka biliyon mu” şeklinde çemkirmeler sergiliyorlar.. neyse konumuz  elifi görse mertek sanan  bu kimseler değil elbette, bu yazılmış ancak zamanını bekleyen bir yazının konusu!.. Dönelim Döfler’in kitabına.. eser orijinal adının farklı Türkçeleştirilmesinden mütevellit bir anlam kayması intibaı uyandırıyor.. keza ilk bakışta bir yönetici yapay zekadan nasıl yararlanır sorusuna cevap bulabileceğini sanıyor insan.. yani teknik bir okuma yapacağını umuyor.. ancak okumaya başlayınca ele alınanın olg...

Orvieto: Kalbimin Gölgesinde Bir Masal

Resim
floransayı geride bıraktık bir sabah.. masallar şehrini..medicileri, piti sarayını, arno nehrini ve üzerindeki zarif Ponte Vecchio’y u.. san marco meydanını.. bir sabah otobüsümüze bindik ve geride bıraktık.. daha güzellerini görmek için belki de.. “her arayan bulamasa da, bulanlar mutlaka arayanlardır” fehvasınca.. az gittik uz gittik.. hedefimiz tüm yolların vardığı yer olan Romaydı.. ancak ve filhakika iki şehrin arasındaki inci tanesi beni benden aldı: Orvieto.. neymiş bu Orvieto be ya şaştım kaldım doğrusu.. bu tepelerin üzerindeki şirin kasabaya.. Orvieto, adını ilk kez duyduğumda, bir peri masalının büyülü diyarına seyahat ediyormuşum gibi hissettim.. ve aslında bu his, hiç de yanlış değildi.. bu küçük kasaba, doğanın kalbinin attığı, tarihin ruhunun soluklandığı ve insanın ruhunu dinlendirdiği bir yerdi.. Orvieto'ye bir finiküler vasıtasıyla çıkılıyordu.. bu heybeti bir kat daha arttıran bir yolculuktu doğrusu.. İtalyanlar, kavimler göçünden korunmak için dağlara taşlara...

bulgular ormanında özü başına (beni denetim mezarlığına gömün bölümünden)

Resim
ve bulgular ormanında yalnızsındır çoğu kez.. yılın her döneminde ya da her denetim döneminde.. önceleri bulma telaşesi sarar, dört yanı.. daha doğrusu gözden kaçırma endişesi.. sonra belirginleşir.. liman görünmüştür.. bu kez yanaşma telaşesi sarar.. acaba yazabilecek misindir.. "kimin hakkında yazamıyorsan iktidar odur" diye bir laf var ya.. boş değil hani.. bir kamyon anlam yüklü..  bazen yazasın gelir her şeye rağmen, şöyle bir yaslanırsın geriye, dayanırsın koltuğa.. eskileri düşünürsün.. bırakıp gidenleri.. üstatları .. şan ve şeref dolu meslek günlerini.. coşkun zamanları.. ve birden irkilirsin.. aktüalite sarar her yanı.. gerçekler vardır.. bir de onlardan daha geçerli olan post gerçeklik vardır.. ve o an içinde bir ikircilikli durum başlar..  birilerinin başındaysan düşünmen gereken çok şey vardır.. o vakit ikilemin artar.. belki üçülem, beşilem gibi bi şi olur.. hani o sabahları yolda gördüğün; olana bitene, sebep olana, seyirci kalana bela okuyan kadının sesi yankı...

tempra sevimsiz bir arabaydı

Resim
bazı insanlar hep seninledir günlük.. ne kadar yoğun olsalar da onlardan mutlaka vefa görürsün.. buna karşılık bazıları için sadece faydalı olduğunda iyisindir.. bunlar tam neoklasik iktisatçılar mezhebindendirler.. nitekim neoklasiklere göre kıymet (marjinal) faydayla ölçülür.. ilk başlarda gayet insancıldırlar.. sana soru sorduklarında öyledir, özellikle denetim elemanıyken.. az bilerek gelirler, öğrendiklerini sanarak yükselirler, çoğu kez koltuk değnekleriyle.. “yükselerek arşa değer belki başım” (bu başlıkta bir kitabım dönem sonunu beklemekte) bu tür insanların temel düsturudur.. bunları alelade bir mahalle ortamında da görürsün.. önemli, ciddi,  idari ya da bilimsel kurumların başında da.. mahallede mutlaka görmüşsündür sevgili günlük.. sana abi diyen sümüklünün, bir şekilde talihin kendine güldüğü (ya da bir süre sonra bu gülmenin illegal işlerden dolayı bir hapisi müjdelemesi nedeniyle ağladığı) zaman dilimlerinde sana adınla hitap ettiklerini görürsün.. siz diyen sen de...