İç Denetimin Kalbinde: Tamamlanmamışlık Hissi ve İçimizdeki Çocuk! 🧸

Selam günlük, 

Bu yılın iç denetim programımızın da sonuna yaklaşıyoruz. O kadar badireye rağmen, öyle ya da böyle, programın %75’i tamamlandı. 

Nasıl başlamıştık bu yıla ve nasıl geldik bu noktaya diye sorarsanız, anlatayım. 

Her sene sonu aynı heyecanla başlarız yeni yılın programını hazırlamaya. Başkanların işleri biraz daha yoğun, içleri biraz daha kıpır kıpır olur. Gerçi şu başkanlar; o vefakar, cefakar, fedakar, yüce gönüllü insanlar apayrı bir makale konusudur ki! 😢 Günü gelince onu da yazarım inşallah. 

Neyse… Heyecanla hazırlanan program ocakta uygulamaya konur. Yazılı bildirimler, açılış toplantıları, risk kontrol matrisi neyinleri ve daha bir sürü prosedür, her denetimde sil baştan yinelenir. 

Bunlar size rutin gelebilir. Ancak şuna inanıyorum: Her denetim kendi içinde bir hikaye barındırır. Bazen uzun bazen kısa, bazen acı bazen tatlı ve içinde hep "biz" olan hikayeler. İç denetim fısıldar satırlarında. Mekanlar sizin olur, insanlar size aitmiş gibi hissedersiniz. Sanki kardeşiniz, çocuğunuzmuşlar gibi. Çünkü o an hakim olan duygu, kuruma ve çalışanlara değer katma, faydalı olma arzusudur. 

Ben her denetim başlangıcında bu hissiyatla dolarım. Şöyle düşünürüm: "Şimdi yeni bir hikaye başlıyor. Kağıt üzerindeki birimler ve isimler, artık bir şahsiyet olarak karşımda olacak. Hayatımın bir kesitine damga vuracaklar belki. Ve denetlenen birim, bizim denetimimiz sonrası asla aynı yerde kalmayacak; bir adım dahi olsa gelişecek." 

Bu psikolojiyi "amatör ruh" olarak değerlendirebilirsiniz. Bence mahsuru yok! Kaldı ki amatör ruh iyi bir şeydir. Hatta şunu düşünüyorum: İçindeki çocuk ölenlerin denetim elemanlığı yapması gerçekten çok güçtür. (Bu bağlamda, IDKK’nın her şeyden önce iç denetçilerin içindeki çocukların hayatta olup olmadığını kontrol eden bir mekanizma kurması şart diye düşünüyorum! 😉) 

Sonra denetim ilerler… Evrak incelenir, görüşmeler yapılır ve nihayet sonuna yaklaşılır. 

İşte o an, bir burukluk kaplar içimi. Çünkü genelde denetim başlarken kafamda planladığım noktadan epeyce uzakta bulurum kendimi. (Hemen "acaba planlama mı hatalıydı, yoksa yeterince çalışmadım mı?" diye düşünmeyin, sinsi sinsi iç ses! Öyle değil işte.) 

Hep bir eksiklik hissederim nedense. "Şöyle yapabilirdim, buna şu açıdan daha fazla yaklaşabilirdim" diye. Araştırdım bu psikolojiyi, biliyor musun? Literatürde buna "yapıcı tatminsizlik" diyorlar. Bence bu his, yaptığını beğenmeme hali, medeniyeti olduğu kadar denetim olgusunu da ileri götüren en önemli dürtü. 

Yoksa; "hamdım, piştim, oldum" demek... Ne denetime, ne de yaşamın bizatihi kendisine uygun bir cümle. 

İç denetim, sadece bir kontrol mekanizması değil; aynı zamanda sürekli bir öğrenme, gelişme ve -en önemlisi- insan olma yolculuğudur. 



Yorumlar

  1. Duygu yüklü bir yazı, tebrikler

    YanıtlaSil
  2. Yüreğinize, kaleminize sağlık üstadım.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Yazmasanız Olur Mu?": İç Denetçinin Kağıtla İmtihanı

Sürdürülebilir Tüketim: En Yeni Model Çelişkiler

Venedik… tarihin ve suyun kollarında salınan şehir..