sensizim ancak yoldayım
ve yoldaydım ben, sorarsan.. her zaman olduğu gibi.. sensizim ancak yoldayım.. yolumuzdayım..
eve varmak, işe varmak, doğruya varmak, bize varmak, vara varmak için..
yolda olmak hafifletiyor biraz.. iyi olmamı sağlıyor.. seninleymişim gibi
hissediyorum.. sağ yanım hep boş gerçi.. hep orada olurdun.. ya da ben senin
solunda..
eve dönecek bir yol arıyorum aslında.. alacakaranlık altında.. hep eminönünde yürüyorum.. sirkecinin arka sokaklarında.. cesaretim olmadığı için fındıkzadede tek yürüyemiyorum.. sirkecinin kalabalığı cesaret veriyor.. iskeleye yaklaştıkça kalbim hızlı hızlı çarpıyor gerçi.. "senin yerinden" geçerken.. suavinin yarı çapkını şarkısı çalıyor gene.. iteklenmiş, kakalanmış, anlaşılamamış tüm aşklar adına ve ben "eski bir madende göçük gibiyim".. sonraki mısraı söyleyemiyorum.. "kim vurduya gitmesin aşkıma ses ver, uçarı değilim kadir bilirim" sonraki mısra keza.. kime diyeyim ki bunu? kalbim kırık.. fırtınadan sonra hep böyle.. kırılmış bir aynadan dağılan cam kırıkları acıtıyor, kalbimi.. uzun bir yoldayım.. yetişmek mümkün mü menzile bilmeden..
hiç kimsenin haberi olmadan gitmek.. ellerim bomboş, harabelerimizi taşıyan kalbim üşüyor.. yitirilmiş kentler arkamda.. bomboş ve anlamsız.. senin sesin yankılanıyor zaman zaman ve ancak o zaman değerli oluyor bu kalabalık ama bir o kadar da bomboş sokaklar.. eğer kimsen yoksa tüm insanların yanında olması neye yarar?.. ama olsun yine de gezmek garip bir hava veriyor ruhuma, kalbim acırken bile.. derin derin nefes almak gibi bir şey.. uğurlamaya çalışmak: ayrılığı.. kaç kez denedim.. aşk bir yolculuk, üstelik sonu olmayan bir yolculuk ya da uğurlanamayan bir yolcu...
eve dönecek bir yol arıyorum aslında.. alacakaranlık altında.. hep eminönünde yürüyorum.. sirkecinin arka sokaklarında.. cesaretim olmadığı için fındıkzadede tek yürüyemiyorum.. sirkecinin kalabalığı cesaret veriyor.. iskeleye yaklaştıkça kalbim hızlı hızlı çarpıyor gerçi.. "senin yerinden" geçerken.. suavinin yarı çapkını şarkısı çalıyor gene.. iteklenmiş, kakalanmış, anlaşılamamış tüm aşklar adına ve ben "eski bir madende göçük gibiyim".. sonraki mısraı söyleyemiyorum.. "kim vurduya gitmesin aşkıma ses ver, uçarı değilim kadir bilirim" sonraki mısra keza.. kime diyeyim ki bunu? kalbim kırık.. fırtınadan sonra hep böyle.. kırılmış bir aynadan dağılan cam kırıkları acıtıyor, kalbimi.. uzun bir yoldayım.. yetişmek mümkün mü menzile bilmeden..
hiç kimsenin haberi olmadan gitmek.. ellerim bomboş, harabelerimizi taşıyan kalbim üşüyor.. yitirilmiş kentler arkamda.. bomboş ve anlamsız.. senin sesin yankılanıyor zaman zaman ve ancak o zaman değerli oluyor bu kalabalık ama bir o kadar da bomboş sokaklar.. eğer kimsen yoksa tüm insanların yanında olması neye yarar?.. ama olsun yine de gezmek garip bir hava veriyor ruhuma, kalbim acırken bile.. derin derin nefes almak gibi bir şey.. uğurlamaya çalışmak: ayrılığı.. kaç kez denedim.. aşk bir yolculuk, üstelik sonu olmayan bir yolculuk ya da uğurlanamayan bir yolcu...
Aşk uğurlanamayan bir yolcu ya da giderken geride bırakılan bir hancı belki de kimbilir... Cem Bey kalemine, gönlüne sağlık...duygu yüklü, hüzün dolu, İstanbul ve deniz kokan bir yazı...
YanıtlaSilteşekkür ederim.. evet aşk bir hancı belki de.. biz de dur(a)mayan yolcular.. ne demiş şair "dance me to the end of love".. deniz ve İstanbul kokusu her zaman ilham kaynaklarımdan olmuştur..
Sil