Orhan Oğuz Hocanın düşündürdükleri

selam günlük.. geçen gün kurucu rektör Orhan Oğuz Hocanın cenaze merasimi vardı, okulda.. oldukça duygusal ve hocaya yakışan bir tören olduğunu söyleyeyim evvela.. belki de en sevdiği yerlerden birine son kez geldi ve oradan uğurlandı.. bir kural (hadis) var hani “nasıl yaşarsan öyle ölürsün” hayatı eğitimle geçmiş birinin dünyadaki son yolculuğu da üniversiteden olur.. Allah rahmet eylesin.. 

             


törende söz alan hocanın kızının anlattıkları beni oldukça etkiledi.. özellikle insan ve personel sevgisi.. tam örnek olacak mahiyette.. makam aracından okulun bahçe kapısından inmesi.. rektörlük binasına kadar rastladığı işçi ve memurlar (o zamanlar pek olmadığından sözleşmeli demiyorum) ile sohbet etmesi, hal hatır sorması, çok ilgimi çekti.. efsaneleşmek kolay olmuyor diye düşündüm, hatırlanmak ve bilinmek.. daha önemlisi hayırla yad edilmek.. öyle ya insan ne iş yaparsa yapsın en iyisini yapmaya çalışmalı.. silik, belli belirsiz bir tarzı olmamalı.. ve bunun için özel insan, dahi olmaya falan da gerek yok haa günlük.. (rahmetli cüceloğlunun ifadesiyle) sadece elinden geleni coşkuyla yap yeter.. iz bırakmak mühim yani.. işin önemli değil.. ister sokağı süpür, ister rektör ol ve hatta istersen iç denetçi 😊.. "işini iyi yaptı" dedirt arkandan.. en iyiyi hedeflemeye gerek yok.. sadece iyi yap, coşkuyla.. neyse..

benim hocayla birebir mesai yapma imkanım hiç olmadı.. olsun isterdim.. neden dersen.. açılış törenlerindeki sempatik cana yakın üslubunun etkisi olmakla birlikte tam olarak bundan değil.. beni asıl etkileyen hayat hikayesi olmuştu.. yıllar evvel üniversitenin ankara istihbarat bürosunda (aköde apartmanında) kalırken yatağımın baş ucundaki komodinin çekmecesinde hocanın otobiyografi tarzı kitabını bulmuştum.. ve tahmin edeceğin gibi bir solukta okumuştum.. Marmara ve Anadolu üniversitelerinin kuruluş maceraları, daha evvel milli eğitim bakanlığındaki görevi acayip sürükleyiciydi.. “vay bea” demekten kendimi alamıyordum kimi satırlarda.. tabii beni daha çok ilgilendirdiğinden Marmara üniversitesiyle ilgili olan kısımlarda ilgim ve heyecanım ve dahi helecanım daha da artıyordu.. üniversiteye yer bulma çabaları, bulunan arsalardaki yapıların eğitime elverişli hale getirilmesi insana sanki oradaymış gibi hissettiriyordu.. daha sonra yaş almış hocalardan dinleme fırsatım da olmuştu hocayı.. o kadar canlı anlatıyorlardı ki hiçbir ayrıntısını unutmadan.. hoca hep unutulmaktan korkardı dedi kızı konuşmasında.. kim korkmaz ki.. ama eğer unutulmak istemiyorsan da işte böyle faydalı bir hayat süreceksin.. daha da önemlisi hoca gibi mütevazi ve insana dokunan.. göstermelik değil gerçekten dokunan.. 

o an, yani cenaze merasiminde bir de şunu gördüm.. Marmara ruhunu.. evet.. oldukça derinde yaşayan Marmara ruhunu.. bir kalp gibi atan sesi vardı.. zaman zaman üniversiteler ihtisaslaşmalı mı diye aklımdan geçen düşünceler bir anda son buldu.. çünkü Marmara tam da böyle Marmaraydı.. sağlığıyla, mühendisliğiyle, eğitimiyle, temel bilimleriyle, hukuku, sporu, güzel sanatlarıyla, ilahiyatıyla ve tabii hepsinin abisi/ablası idari bilimleriyle💓 (yani iktisat, işletme, siyasal) nereye baksam bu ve adını şimdi yazmayı unuttuğum akademik birimlerden hocalar/idari personel vardı törende.. sonra dedim ki Marmarayı Marmara yapan tam da bu birliktelik.. hoca son yolculuğunda da son bir ders daha vermiş oldu.. biz de -inşallah- almış olduk.. 












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

666 gölgesinde iç denetçi

bulgular ormanında özü başına (beni denetim mezarlığına gömün bölümünden)

andrea corr