istanbul gibi diyar...
tam 568 yıl önce bugün şehrimize kavuştuk.. hayalimiz gerçek oldu istanbul bizim oldu.. o karşıdan bir inci gibi pırıl pırıl parlayan şehir yani sevgili günlük.. ne demiş şair "bu şehr-i stanbul ki bi misli bahadır bir sengine yek pare acem mülkü fedadır”.. hakikatten de öyle.. bir festival gibi, topkapıdan aksaraya oradan ayasofyaya uzanan yol.. genç fatih kim bilir neler hissetti bu yolda ilk kez yürürken.. muzaffer bir kumandan olmayı bastıran bir hayranlıktı bence hissettiği..
topkapıdan –yani bizim mahalleden- girdi içeri.. başka nereden girecek tabii ki bizim mahalleden girecek, sahib'ül günlük olarak oturduğumuz mahalle her olayda var elhamdülillah.. neyse topkapının ehemmiyeti izahtan varestedir.. ilk olarak şükür namazını bizim okulun (topkapılı mehmet bey okulu) yanındaki –şimdiki harbi mescidinde- kıldıktan sonra ağır ağır ilerledi merak içinde.. çift taraflı bir merak.. fatih şehri merak ederken şehir de fatihi merak ediyordu.. aksaraya vardı.. buranın tarihte oynayacağı rolü elbet bilemezdi, ancak konumunu çok beğendiğinden eminim.. ve de şirin bulduğundan da.. yıllar sonra torunlarının buraya bir gecekondu eseri olarak yer altı çarşısı falan yapacaklarını ve sonra kavşaklar, çirkin üst köprüler falan inşaa edeceklerini, üstüne bir de bir sürü sevimsiz binacık dikip tahrip edeceklerini hissetmemiştir inşallah.. yakın zamanda yıkılan iski binasını, murat paşa caminin ilerisindeki hamamı falan yıkıp denizle aksarayın bağlantısını koparan sevimsiz apartmanları dikeceklerini de.. sonra yavaştan rampaya çıkmaya başladı, şimdiki ordu caddesinden yukarı doğru.. etrafta romalılar korku ve heyecanla seyrediyorlardı.. koskanın orayı geçince biraz soluklanmıştı bence.. burası tam da oturulacak yerdi.. hem oturulacak hem okunulacak.. ki ilk sarayı ve sahn-ı semanı da buraya kurmaya karar verdi.. onların tam karşısına da simkeşhane yapmayı düşündü (yeni devletin paraya ihtiyacı olacaktı😊).. her biri bir incelikle ve istanbulun dokusuna uygun olarak yaptı bu binaları.. umarım daha sonra torunlarının böyle bir kaygı duymaksızın laleliye dikecekleri ucube binalar fatihe malum olmamıştır.. sevimsiz, sanatsız binalar, fethin ve tarihin eserlerini silip süpürmek pahasına yükseltilen caddeler de.. 😌
yol boyunca etrafındaki dikili taşlar ilgisini çekti.. protokol yoluydu burası.. kim bilir kaç mağrur kayser buradan geçti, zaferden döndükten sonra.. şimdi sıra fatihteydi.. gün onun günü, gün bizim günümüzdü.. çemberlitaşa gelince gene bir soluklandı.. burası ne de güzel esiyordu.. ayasofyanın kokusu vardı sanki rüzgarda.. şöyle bir baktı aşağıya denize doğru tam da çemberlitaşın olduğu yerden, evlerin aralarından kıvırılan sokaktan.. deniz ne kadar maviydi.. ve burası ne kadar güzeldi.. biraz nefesi daralır gibi oldu.. çünkü artık menzile yaklaşıyordu.. ayasofyaya.. ve göründü mabet.. fatih epeyce heyecanlanmıştı, kalbi çarpıyordu.. alnındaki teri sildi.. yaklaştı.. bir iki kişi koşup atınım dizginlerinden tutmak istediler.. izin verdi.. ve attan indi.. mabete girdi.. hayran kalmıştı.. anlatılandan daha büyüleyici diye düşündü.. yerinde duramıyordu adeta, mabetin her yerini görmek arzusundaydı.. en son kubbeye çıktı.. kubbeden kayserin viraneye dönmüş sarayını gördü.. ve dudaklarında şirazlı sadinin “bûm nevbet mîzened ber târem-i efrâsiyâb perdedâr-ı mîküned der kasr-ı kayser ankebût” mısraları dökülüverdi.. sonra gene denize doğru baktı.. derin derin soluklandı ve sahip olduğu müthiş hediyeyi düşündü.. kuracağı şehri.. ışığı hiç sönmeyen istanbulu.. bize yakışan bir başkent diye düşündü.. ezan okunurken yüzyıllardır at sırtında olan bir milletin sonunda emeğine nail olmasının sevinci vardı gözlerinde.. orhan beyi düşündü.. aldığı üsküdardan istanbulu kim bilir ne hasretlerle seyretmişti, bilhassa akşam üstleri.. süleyman paşayı düşündü sonra çimpe kalesini alarak ilk hamleyi başlatan.. yıldırım beyazıt geldi aklına anadolu hisarını yaparak istanbulu kuşatması çabasını hatırladı.. çok eskilere gitti eyüp el ensariyi düşündü, kutlu haberi fiiliyata çıkarmak için ahir ömründe istanbula gelişini.. ve sonra ufak adımlarla indi kubbeden, biraz hüzün var mıydı yüzünde sanırım evet.. bebek gibi üzerine titrediği, en ufak ayrıntısına kadar ilgilendiği şehrine torunlarının hoyratça davranacağını hissetmişti sanki.. bir çok yeri onun için vakıf yaptı sanırım.. dinsel bir boyut katarak korumak için.. sonra eminöüne doğru yürüdü.. tarihi yarımadanın en güzel yerine geldi.. işte o an gene neşelendi.. ne yaparsa yapsınlar bu güzelliği bozamazlar diye düşündü.. bu umutla sürdü atını bu kez adını vereceği fatih semtine doğru…
Yorumlar
Yorum Gönder