coronanın düşündürdükleri

yeni corona virüs bir sürü çağrışım yaptırdı bende günlük.. ahh günlük.. güzel yüzlü, iyi günlük.. ilk evvela yitirdiğimiz şeyleri düşündüm.. huzur içinde bir yerden bir yere gitme.. marketlere girip çıkma.. arkidişlerle bir akşam üstü bir yerlerde rahatlıkla takılma gibi alelade şeyleri.. işe gidince elini yıkamadan bilgisayarı açabilme lüksünü.. çekinmeden aksırmayı tıksırmayı.. burnunu silerken kimsenin sana bir pislikmişsin gibi bakmadığı zamanları.. metroda balık istifi "giderkene" 😆 salgın hastalık diye bir şeyin aklının ucundan bile geçmemesini.. kolonyayı ara sıra kullanmayı.. yaşlı olan büyüklerinin yanına rahatlıkla –onlara virüs bulaştırır mıyım acaba korkusu olmaksızın- gidip gelmeyi.. öpüşmeyi.. sarılmayı.. bir bardak çay içerken enfeksiyon bulaşma riskini düşünmemeyi.. kalabalıktan korkmamayı.. yabancı birini görünce irkilmemeyi.. boğaz ağrısından korkmamayı.. yaaa gördün mü günlük işte.. insan ne basit şeyleri özler bazı zaman olur da..
sonra komplocu tarafım hakim oldu düşüncelerime.. ulan sakın bu bize oynanan bir oyun olmasın fikri kafamı kurcalamaya başladı.. olmaz dememek lazımdı ya hani.. netekim bir sürü film seyrettiydim bu minvalde.. bu “şerliler” bu senaryoları yazdılarsa elbet gerçeklik payı da vardır.. misal suretler, 6. gün filmleri şu bu.. hepsi de insansız bir dünya tasavvuru değil miydi hani?.. piyasada suretler dolaşırkene😇asıl insanlar asla sokağa çıkmayacak yataklarında birer böcek gibi debelenip duracaklardı.. sonra bitcoin deneyi aklıma geldi gene bu bağlamda.. acaba insansız, tamamen dijital bir sosyoekonomik yapıya mı evriliyorduk?.. toplum 5.0 diye iyi bir şeymiş gibi itikleyip durdukları belki de buydu tam olarak.. robotlar çağı yani.. bir de buna insancıklara hastalık vb. bahanelerle –ölümü gösterip sıtmaya razı edilerek- çip taktırmaya ikna ettiklerini düşün.. hah işte tam da istenen ortaya çıkar o vakit: “hacklenebilen insan”.. IoT’tan sonraki aşama yani.. artık bir önceki dönemde olduğu gibi buzdolabı, fırın, tost makinesi birbiriyle konuşmakla yetinmeyecekler.. bizim kontrolümüz olmadan beynimizle de iletişim kuracaklar.. ve tabi yağ neyin var mı şekeri var mı? ne duruyorsun helva yapsana şarkısında olduğu gibi ortamda internet ve çip varsa beynimizi de hackleyebilecekler.. sonra seyret sen filmi.. ve bu bağlamda diğer komplo teorisyenlerinin dediği gibi ayak uyduramayan, dijital alt yapısı olmayanların elenmesi süreci kaçınılmaz olacak.. yaparlar mı?.. ayıpsın.. hiç şaşmam doğrusu.. çünkü kapitalizmin tek bir doğrusu ve imanı vardır: show must go on..  
Bu kadar komplocu düşüncelerden sonra dönüp annemlere “sizin hayatınız ne güzelmiş be yaaa” dedim günlük.. ne güzelmiş korkusuzca sokakta oynamak, çamurlanmak, kirlenmek, üşütmek ve geçeceğini umarak hasta olmak.. soğuk su içip boğazın şişmesi.. garip hastalıklardan endişe etmeden yaşayıp gitmek.. öylesine, sıradan.. bir mahalle ortamında twitsiz, facesiz, bigdata'ya sahip olmadan, siber saçmalıkları bilmeden.. canlı canlı sohbet ederek.. büyükleri sayıp, küçükleri severek.. hacklenmeden korkmamak.. bu kavramı bile bilmemek.. ama madem bu gün varız.. burada olmamız takdir edilmiş.. öyleyse mücadeleye devam günlüğüm.. geçmişe özlem duyarak, “tutunup geçmişin kanatlarına, özleyip ne var ne yoksa bir devri” duygusunu hep hissederek de olsa.. kavgaya, inadına var olmaya devam...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bulgular ormanında özü başına (beni denetim mezarlığına gömün bölümünden)

andrea corr

bakırköydeydik çok emindim