beni denetim mezarlığına gömün
denetim
elemanlığındaki üstat-çırak ilişkisi bir parça tasavvuftaki şeyh-mürit olayına
benziyor günlük.. bir mürit gelir şeyhe bir intisap eder ve eğitsel faaliyet
başlar.. ne mi öğrenir usul, adab, erkan ve en son ilim.. sonra kaynar kaynar
kaynar ve hocasının “oldun sen” demesiyle otağdan ayrılır ya da bizzat şeyhi
tarafından ayrılmaya zorlanır.. kültürel aktarım ancak böyle mümkündür çünkü.. işte bu misal denetim elamanı da bir üstadın
elinde pişer, yanar ve de “olur”..
ancak hiçbir zaman oldum diyemez.. adaba
aykırıdır keza.. üstadından öncelikle adab, erkan ve usul öğrenmiştir nitekim..
bilgi sonra gelir.. önce tavır sonra bilgi öğrenilir.. ve bu bağlamda hep bir
şüphe duyar.. tıpkı şeyhi tarafından başka diyarlara “sen artık oldun” diyerek gönderilen
mürit gibidir.. “acaba oldum mu der?”.. bir durumla karşılaşınca “şimdi üstadım
olsa ne yapardı” diye düşünür.. bir mihenk gerekir çünkü.. bu bazen çok sancılı
olur.. çünkü yanında üstadın varsa, çözüm konusunda yalnız olmadığını
hissedersin.. üstadın engin deneyimi olduğunu düşünür ve rahatlarsın..
engin deneyimi vardır, çünkü üstattır..
bu sancı bir problemle karşılaştığında ve de soracak bir üstadın olmadığında dayanılmaz artar.. olsa da
sorsak dersin ancak.. bu ayrı gayrıyken –teknolojinin o kadar gelişmiş olmasına rağmen- pek mümkün olmaz.. işte böyle günlük.. fahreddin üstat varken ne kadar da
rahatmışım diye düşünürüm zaman zaman.. dalar giderim bir bardak çay içerkene..
eski çayları düşünürüm.. bir de halit demlediyse eğer.. bir de eski günlerdeki
gibi fahreddin üstadın odasındaysak hep birlikte gene.. sohbetiyle müstefid
oluyorsak, anlattığı birbirinden ilginç olayları dinliyor ve "bak sen
yahu" deyip basıveriyorsak kahkayı.. akşamın olmasını istemiyorsak
fikirtepede.. sonra bir arada olduğumuza şükrediyorsak.. ah ahh çay istiyorum..
halit son bir çay daha ver.. dibi kalmış olsa da ver.. koyu olsa da zift misali
gene de ver.. "neydi o günler o güzel günler, kıymetini bilemeden geçip
gitti seneler"...
Yorumlar
Yorum Gönder