iç denetçiler birlikte güzel
evet günlük 3. kez kidderimiz
istanbulda etkinlik yaptı.. ve artık bu geleneksel bi şi oldu.. dün, medikalpark - bahçelievlerin sponsorluğunda istanbuldaki meslektaşlar bir araya
geldik gene ve hem 2 kredilik bir eğitim alma, hem göz diş muayenesi olma ve en
önemlisi de kaynaşma imkanına kavuştuk.. tüm katılımcılara canı gönülden
teşekkür ederek söze başlamak gerek.. on üç senedir hiç umudu söndürmeden,
aşkla ve her yeni gün taptaze bir inançla –tamam farkındayım çok idealize ettim
ama gerekiyor- mesleğe sarılan yaklaşık elli kişilik haziruna selam olsun.. bu
kez idkk üyeleri de vardı aramızda, üstelik ikisi –bahadır bey ve akif bey-
bizden biri (yani iç denetçi) olarak kuruldaydılar.. bu çok büyük bir kazanım
ha günlük.. düşünebiliyor musun?.. uzun yıllar hayalini kurduğumuz bir şey şimdik gerçek oldu..
neyse önce girizgahlar oldu.. çiçeği burnunda idkk üyeleri
umutla seslendiler bir kere daha.. kendimi o an kurtuluş savaşına katılan
yorgun Mehmetçik gibi hissettim.. yıllarca öz vatanından uzakta savaştıktan,
toprağa düştükten sonra kendi vatanını savunmak durumunda kalan bir nefer
gibi handiyse.. o bilinç bir tokat gibi tüm salonun yüzüne çarpıldı aslında..
bunun son şansımız olduğu.. bir şey yapacaksak ancak şimdi, bu yönetimle
yapabilecek oluşumuzun idraki.. kısaca bir varoluş mücadelesi yani.. olmak ya
da olmamak..
bahadır bey ve akif beyi oldukça inançlı ve motive gördüm.. zaten
bahadır başkan bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ile yıllardır bir deniz feneri
gibi yanıyor ve karanlığa meydan okuyor.. gökhan polatın iç denetim alanındaki yenilikler ve dönüşüm gereklilikleri ile ilgili bilgilendirici sunumunun ardından iç denetim aleminin
şövalye ruhlu başkanı kenan başkan sahne aldı.. dilimize kazandırdığı
standartlardan bahsetti.. o da tanıdığım günden beri, umutsuzluk kabul etmez, yıkılmaz bir inancın cisimleşmiş hali adeta.. iç denetimle ilgili nerede lazımsa orada
ortaya çıkıyor.. hiçbir karşılık beklemeden canla başla çalışıyor..
bir
de işin sorunsal tarafı var tabii.. idkk’ya uzun bir dönem sonra atanan üyeler kronik
meselelerle karşı karşıya.. (sormuşlar ya tanpınara huzurda ne var diye ve o da cevap vermiş meseleler var, o biçim yani) ilk ve en önemli sorun insan kaynağının paslanması..
umudun azalması, “iç denetimi iç denetim gibi yapamama” ve (oturuma iştirak eden diğer idkk üyesi Kara'nın belirttiği) iç kontrolsüz ortam.. bu paslanmanın en büyük sebebi.. hani bir söz vardır anadoluda “böcüğü ölmüş”
derler.. evet iç denetçilerin böcüğü ölmese de saçma sapan bir sürü şeyle
uğraşmak yüzünden öleyazdı.. bu sorun öyle müzmin ki.. çözümü kolay değil.. diğer bir sorun yine yeni yeniden standartlar.. ah o standartlar.. (ki gündüz ki program bittikten sonra akşam
da bir grup üstatla saat 9 a kadar en fazla kulağını çınlattığımız husus buydu) evet
standartlar çok güzel.. ancak bir de kültür var.. ülke ve kurum kültürü çoğu
kez standartlara uymayabiliyor.. (drucker abinin "Culture eats strategy for breakfast" lafı buraya cuk oturuyor) bu bağlamda kendimize uygun bir elbise dikmeye
çalışsak –en azından yöneticilerdeki bilinç düzeyi dönüşene kadar- çok daha iyi
olur diye düşünüyorum..
bu bağlamda önerim kısa ve orta vadede –eğer mevcut
düzen sürecekse- denetime değil danışmanlığa ağırlık verilmesi, maliye gibi
lokomotif kurumların tüm iç denetçi kadrolarına atama yaparak iç denetçi
havuzuna hareketlilik getirmeleri ve yılda bir iki danışmanlık ve denetimin
idkk tarafından (üniversite, belediye vb.) kurum bazında belirlenerek ortak
çalışmalar yapılması.. eğer mevcut düzen farklılaşacaksa (iç denetimin illaki
kurum içinden yapılan bir denetim türü olmayıp outsource olarak da
alınabileceğini düşünerek) belki bölge teşkilatları kurulup ve bunların adeta
bir denetim komitesi gibi çalışması sağlanarak denetim kaynağının daha efektif
kullanılması yoluna gidilebilir..
idkk nın önündeki bir diğer sorun mevzuat
belki de.. misal: üst yönetici tarafından onaylanmasa bile program 31 aralıkta
yürürlüğe girer gibi bir ifade ne denetim ne de yönetişim mantığıyla bağdaşmaz..
tabi tüm bunları idkk üyelerinin tek başlarına yapmasını beklemek de çok sağlıklı
olmayacağından hareketle hepimizin taşın altına elimizi koymamız bu dönemde
kaçınılmaz gibi duruyor.. duvara dayandığımıza, gidecek bir yerin olmadığına
göre, ya taşın altına elimizi koyacağız, ya da o taş bizi sıkıştığımız duvar
dibinde ezip geçecek…
Yorumlar
Yorum Gönder