bu kentte aşk: temmuz da geldi...


temmuz da geldi.. vaat ettiğin ay.. ve 14’ü ve 15’i.. akşamlar hala hüzünlü.. kapın hala kapalı.. şarkılar anlamsız.. yavan.. hep yarım.. boğaz bana gülmüyor.. vapurlar yapayalnız, soğuk.. ilk kalkışta biraz gülümsemeye çalışıyorlar sanki.. ama sonra derin bir sukut.. bir son gece trajedisine yenik düşmüş her şey.. İstanbul.. yaşlı ve güzel kadın, olayın geçtiği yer.. çok görmüş çok geçirmiş olsa da her acı aynı ona.. her acı ilk.. beklemek.. beklemek.. insana en çok vuran.. giderken yağmur yağıyordu.. “döneceğim” derken.. hani yürümüştük iskeleden sirkeci istasyonuna.. yağmur göz yaşlarımızı gizliyordu.. “bak şimdi kış.. kışın günler kısa zaten.. ve soğuk havada gezmesi zor” demiştin.. ve eklemiştin “geleceğim, güneşler açtığında, yağmurlar dindiğinde, İstanbul güldüğünde.. yine gezeceğiz avare avere.. kimseye karışmadan yalnız birbirimizi görerek”.. peki bu ne şimdi?.. temmuz ve hala gelmedin.. hava açtı.. yağmur yok.. hem de çok sıcak.. peki bu ne?.. İstanbul ağlıyor hala.. duvarlarda bakışların var.. kokun ve gülüşün.. gelmemen.. belki de gelememen.. her nasılsa aslı.. kalbimde bu ağrı var.. hem de ne ağrı.. oldurur mu?.. güldürür mü?.. bilmem.. yazmış, temmuzmuş, sıcakmış, vapurmuş bana ne.. bağrımda kış var.. bir İstanbul var ağlayan ve bir gönlüm var bekleyen…  



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bulgular ormanında özü başına (beni denetim mezarlığına gömün bölümünden)

andrea corr

bakırköydeydik çok emindim