geziler: en kuzeyde, memlekette


ve sonunda sinop’a gidebildim sevgili günlük.. dedemin memleketi olması hasebiylen insanımızın başlıca sorusu olan “nerelesin hemşerim” sualine cevaben verdiğim cevap olan sinop böylece ete kemiğe büründü gözümde.. keza bahse konu soruya genelde "dedem Sinoplu ancak ben hiç gitmedim, görmedim" şeklinde yanıt veriyordum.. ve istisnasız “aaa nasıl olur.. çok güzel yer gitmelisin mutlaka” karşılığını alıyordum.. hatta bir keresinde “aşırı nerelisincilerden” bir dayı sinop cevabımla yetinmemiş, üst üste salvolarla hangi ilçesinden, hangi köyündene kadar vardırmıştı da epeyce sıkılmıştım.. her neye bir vesile ile geçen arkadaşım Muhammetle birlikte uçağa atladık ve memlekete gittik.. ilk olarak dedemin köyü olan Erfelek’in Yeniçam köyüne vardık.. ve akrabalarımın müthiş misafirperverliğiyle karşılaştık.. köyü yeşille mavinin muhteşem birlikteliği diye özetleyebilirim.. bir yandan orman bir yandan deniz.. belirtmek gerekir ki bitki örtüsü de muhteşem bir zenginlikteydi.. köyden sonra kent merkezine gelecek olursak.. gerçekten de açık hava müzesi mesabesinde bir şehir olarak nitelendirilebilir.. sağlam ve halen muhkem kalesi, 800 yıllık Alaattin Cami (bu arada diğer camilerde, en yenisi 100 yıllık olmak üzere, oldukça tarihiydi), pervane medresesi, balatlar kilisesi, çok şirin bir konaktan dönüştürülen etnoğrafya müzesi, aşıklar parkı ve caddesi, ruhununun sinmiş olduğu Diyojen ve de tarihi sinop cezaevi (gerçi cezaevinde tam bir hayal kırıklığına uğradım) ile dopdolu her yerinden tarih fışkıran bir masalsı şehirle karşılaştım.. mutfağı ile ilgili olarak –mevsimi olmadığından- balık yiyemedik fakat “teyzenin yeri”nde yediğimiz mantının ve şen pastanelerindeki prensesin (yanlış anlaşılmasın bir tatlı ismi.. iki tartolet arasında çok lezzetli bir krema bulunuyor.. bu kremanın formülünü çok az insan biliyormuş.. ve etrafı fıstıkla bezenmiş) tadının çok iyi olduğunu söyleyebilirim.. dikkatimi çeken, sakin –ki bu yüzden yavaş şehir statüsünü hakkettiği gibi en mutlu kent unvanını da almış- ve spora düşkün insanlardan oluşan, binaları minimistik (kamu binaları bilhassa çok ufak), yeşil/mavi, defne kokulu bir şehir oldu.. 
tabii ki bu seyahatın hepsinden önemlisi sonucu; 1- dedemin doğduğu ve gençliğini geçirdiği memleketimi görmüş; akrabalarımı ziyaret etmiş olmam.. 2- “nerelesin hemşerim” sorusuna ve ilaveten gelen “nasıl gitmezsin” karşı taarruzuna karşı durabilme imkanı edinmem..
“gölge etme başka ihsan istemez” Sinoplu Hemşehrim Diyojen…



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bulgular ormanında özü başına (beni denetim mezarlığına gömün bölümünden)

andrea corr

bakırköydeydik çok emindim