korunan ruhsuz kişisel veriler

selam günlük.. şu kişisel verilerin korunması olayı hakkında tam olarak aklıma yatmayan şeyler var.. ilk evvela zaten bu veriler düzenlemeden önce de bir şekilde kayıtlıydı.. yani bizim veriler işlenmişti zate..😉 hatta zaman zaman pis günahları boynuna satılıyordu bilem.. ki öyle olmasa hayatta eşiğinden geçmediğim bir suyunu içmediğim şirketler bana telefon edip bi şeyler kakalamak için rahatsız etmezler.. ikinci olarak pek çok kurum ya da kuruluş siteye girince “huuuu kişisel verini alıp, ütüleyip katlayıp saklayacaz, kabul ediyon mu” şeklinde bir şey soruyorlar ya o beni hasta ediyor.. neden dersen normalde kabul etmemek gibi bir şansın yok.. kabul etmezsen sayfada ilerliyemiyon..😡ya da uyarı kalkmadığı için ekranın yarısını kaplıyor, altta ne var okuyamıyorsun.. halbusemki😀💥 benim bildiğim hizmetten yararlanmanın izin şartına bağlı olması yassak.. 

neyse ne asıl konuşmak istediğim konunun sanatsal boyutu.. hani benim şu whatsapp durumda  paylaştığım fotolar varya işte tam da onlarla ilgili yönü yani.. biliyorsun ben özellikle Ara Gülerden fotoğraf paylaşıyorum.. insanların dünyasına ilişkin kareleri çok başarılı ve içten yakaladığı için bunu yapıyorum.. bu bazen mahallede oynayan çocuklar oluyor.. bazen yoğurt satan bir seyyar satıcı.. yahut sokakta konuşan komşu kadınlar.. ya da balıktan dönenleri iskelede bekleyen çilekeş emekçi tipler.. yüzleri yakalaması çok hoşuma gidiyor.. sevinç, hüzün ve özellikle de derin çizgiler taşıyan yüzleri.. neyse bu kişisel veriler olayı eskiden olsaydı bu fotoğrafların hiçbiri çekilemezdi.. hukuki olarak izin alamazdı, bu bir.. ayrıca insan anlayışları da istanbul da çok değişti.. keza öyle kirli, kasvetli ve belalı bir dönemdeyiz ki bugün sokakta oynayan çocuk ya da sokakta konuşan kadın fotoğrafı filan çekmeye çalışsan hemencik “sapık” yaftası yiyebilirsin.. ya da diyelim ki otantik bir kahve sakinlerini çekmeye yeltensen adamlar etrafını sarıp “ne çekiyon kardeşiğm sen künyemizi mi okuyacan ulan” deyip girişirlerdi.. bu ülkede acaba günde kaç kavga çıkıyor “ne bakıyon kardeş” ile başlayan keşke😅 istatistikleselerde görebilsek.. ya da ne bileyim kamu kurumu fotoğrafı çeksen “ajan mısın yoksa sen” muhabbetiyle beraber dertsiz başına dert almak gibi bir durumla karşılaşabilir insan.. özel sektör ise adeta eli tüfekli yosemiti sam gibin “özel mülk çekemezsin” diye yapışır koluna verir savcılığa.. 

yani tatsız tuzsuz bir dönemdeyiz günlük.. aslında aynı durum sadece fotoğraf sanatında değil müzikte de var.. düşünsene bugünkü telif yasaları ve hızlı iletişim olsaydı aranjman diye bir şey olur muydu.. Fecri Ebcioğlu abi ne yapardı bugün yaşasaydı, kaç yıla mahkum olurdu.. ve biz o etkileyici şarkılardan ne kadar mahrum olurduk.. bir yanımız hep eksik kalırdı?.. Alpay eylülde gel diyemezdi mesela.. Alpman Memleketim diye haykıramazdı.. Pekkan iki yabancıdan ya da her yerde olan kardan bahsedemezdi.. Aksu beni yak her şeyi yak diyemezdi.. Taner kalbinin işine son veremezdi.. Nilüfer kim arar diyebilir miydi.. Büyükburç bu ne yalan dünya tespiti yapabilir miydi? Koray feshupanallah diye mırıldanabilir miydi? Yeni Türkünün mektubu olur muydu?.. bu zaman böyle bir zaman işte günlüğüm.. çok düzenlemenin olduğu ve fakat ruhun azaldığı bir dünya anına denk geldik.. bunda da bir hayır vardır elbet…




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

bulgular ormanında özü başına (beni denetim mezarlığına gömün bölümünden)

andrea corr

bakırköydeydik çok emindim