babamın işi mi?

çalışmak acı mı günlük.. çalışmak zorunda olmak hususunda ne dersin.. keza bu bağlamda kafama takılan bir kalıp var.. dillere pelesenk olmuş (nedense hep böyle işe gelen şeyler pelesenk olur da hiç aleyhe gelen şeyler pelesenk olmaz) “babamın işi mi” ifadesi.. bu genelde kamuda olur, keza Yunusun dediği gibi kamu alem birdir bize.. özelde neyin pek olmaz bu.. hatta özelde çalışanlar işyerlerini ve patronlarını daha fazla sahiplenirler.. kendilerine işyerinde ne kadar kötü davranılsa da şirketleri hakkında konuşurken “bizim şirket” muhabbeti yaparlar.. 

gel gör ki kamuda iş daha farklıdır.. bazen hiç çalışmak istememekten bazense çalışıp da karşılığını görememekten mütevellit “amaaaannn babamın işi değil ya bana ne” kalıbı devreye girer.. alegorik bir ifadedir aslında nerden baksan.. burada baba figürü zengin iş veren finansör, (bizim aile filmindeki) fabrikatör saim beyi temsil ediveriyor.. şöle ki burada “çalışan” şunu demektedir: ah bea babamın işi olsaydı dört elle nasıl da sarılırdım amma şimdi burada tımarlı sipahi kıvamındayım ve elimden bu kadar geliyor.. yoksa bırakmazdım gece gündüz çalışırdım ve bire bin katardım.. şu an ise kamuda çalışıyorum.. girerken nasıl yalvardığımı, babamın beni fonlayamadığı için cami kapısına terk edilen bebek misali bir kurumun önüne düşüşümü unuttum.. artık geçti, içerdeyim.. “gerime yer edeyim bak sana neler edeyim” bağlamında yan gelip yatabilirim.. 

ve bu ideotlojik felsefi aymazlık bir süre sonra pasif agresif bir dışavurumculuk koyar ortaya.. hedefinde çalışkan birey vardır.. “şuna bak amma çalışıyor bea, sanki babasının işi” kalıbın bu bölümde kullanılan halidir.. 

gel gör ki aslında acınasıdır gözümde bu figürü kullanan.. keza babasının beceriksizliğini de itiraf eder.. çünkü son tahlilde demek ki babanın bir işi yoktur ki sen buradasındır.. ve sana babanın yapmadığını kurumlar (north’u saygıyla anıyorum) yapar ve cebine her ay düzenli para koyar.. zaten baban bir iş güç sahibi olsaydı ya da sana bırakacak kadar bir işi gücü olsaydı gider orada çalışır, dümenine bakardın.. 

olayın bir de kişilik kavramı var günlük.. o büsbütün facia.. keza bizde kişilik kavramı oturmadığından bir türlü birey olarak var olamıyoruz.. muhasebedeki kişilikten bahsediyorum.. orada da birinci kişi işletmenin kendisidir.. ortaklar ancak ikinci kişi olabilirlerken patron akşam kasadaki parayı –kendisinin sanıp- cebe atarak fenafil kasa programını işletir ve şirketleri daha küçücükken öldürüverir.. yani önemli olanın şirket olduğunu unutur.. burada da "çalışan tenbel" babasının işini (bu arada aslında hiç olmayan ve tamamıyla ümniyye niteliğindeki işini) önceler.. halbuki aklı selim bir fert ilk evvela kendi işini önemsemelidir.. babasının bir işi olsa bile, o iş babasınındır.. kendisinin ise başka bir işi vardır.. o halde işine dört elle sarılmalıdır.. olayın ikinci yansıması olan takdir edilmeyen adamın bu kalıba sığınması belli bir dereceye kadar hafifletici nedendir.. ancak yine de çirkin bir ifadedir.. üstelik kamuda özel sektöre oranla daha fazla kişinin hakkı olması olaya bakış açısındaki hastalıklı üslubu ortaya koyar..





Yorumlar

  1. geçen hafta pazar günü bu yazınızı okumuştum hocam. bugün ise yazmak nasip oldu. "...o büsbütün facia.. keza bizde kişilik kavramı oturmadığından bir türlü birey olarak var olamıyoruz.." bu kısım çok hoş olmuş. iyi akşamlar dilerim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

bulgular ormanında özü başına (beni denetim mezarlığına gömün bölümünden)

andrea corr

bakırköydeydik çok emindim