Doğan Cüceloğlu Hocanın Öğrettikleri

aslında ilk önce Üstün Dökmeni tanımıştım günlük.. soğuk, karlı bir ankara kışında.. yanına falan gittim sanma, çoğu şeyi ve insanı olduğu gibi gene beyazcamda gördüm ilk.. efsanevi meslek muhasebe denetmen💗 yardımcısıydım ve fabrikada (emek, bosnahersek caddesindeki) yani muhasebat genel müdürlüğünün eğitim merkezindeydik, eğitilmek için.. buranın muhteşemliğinin binlerce yazıya konu olabileceğini belirterekten konuya döneyim.. hafta sonu kahvaltı çıkmadığından oscar pastanesinden aldığım bir iki poğaça ve Bektaşın çay ocağından doldurduğum çayla kahvaltı ederdim.. bu etkinliği –erken saat olmasından mütevellit- bomboş olan dinlenme salonunda yaptığımdan tv de bana eşlik ederdi.. bu arada doğduğumdan beri bana hep eşlik etmiş tv –z kuşağından olmadığımdan olacak- bence hala en favori iletişim ve eğlence aygıtıdır.. işte o sıralarda Üstün hocanın küçük şeyler adlı programıyla tanıştım.. ve tanışış o tanışış daha da bırakmadım bu topluma yönelik psikoloji anlayışını.. topluma yönelik derken yani antin kuntin entel muhabbetler değil doğrudan doğruya topluma, yani bize hitap eden, anladığımız dilden konuşan, “aa gerçekten de öyle ya beaaa” dedirten anlayışı kastediyorum.. bundan bir süre sonra ise Doğan Cüceloğlunu tanıdım.. ve kendime daha yakın buldum.. yani Üstün hocaya göre sanki daha fazla kalbime hitap ediyordu.. Anadolu irfanından parçalar taşıyordu anlatıları.. hani cahil diye küçümsenen, itilip kakalanan, yüzyıllarca mutlu günlerde unutulup dar günlerde akla gelen Anadolu insanının irfanından..  zor bir hayatı vardı.. mücadele ederek bir yerlere gelmişti.. döneminin koşullarına göre silifkeden kalkıp İstanbul üniversitesine girmesi, daha üniversiteye gitmeden aydın bir öğretmenin yönlendirmesiyle psikolog olmaya karar vermesi ve psikolojiyle ilgili kitapları okuyacak derecede İngilizceyi daha üniversiteye başlamadan kendi kendine öğrenmesi beni çok etkilemişti.. 

ancak bunlardan çok daha fazla mesajlar gizliydi anlatılarında.. ve açıkçası beni bunlar daha fazla etkiledi.. bu bağlamda doktora yapmak üzere amerikaya gidişi ve ingilizce bilmesine rağmen oradaki yoğun ders programı altında okuduklarını anlayamaması, bunun üzerine geri dönmeyi onuruna yediremeyip intiharı düşünmesi beni çok etkilemişti.. tabi ardından annesinin sesini duyup bundan vazgeçmesi ve “sadece öğreneyim, günde bir sayfada olsa, varsınlar beni atsınlar” kararına varışı ve dönem sonunu B düzey notlarla kapatması çok daha etkiliydi.. yine anlattığı oğlu Timurla olan muhabbeti de çok orijinaldi.. basket takımında son saniye basketini kaçıran oğluna yönelttiği iki soruyu -duyduktan sonra- ben de kendime her iş için sordum hep: bu işi (basket potasına topu atarken) yaparken elinden geleni yaptın mı? yeterince tutkulu muydun? günlük, eğer bu iki sorunun cevabı evetse inan ki sonuç çok da önemi değil.. önemli olan bu iki soruya tüm benliğinle evet diyebilmek.. hayatın özeti aslında bu.. “elinden çıkana fazla üzülmemek, kazandığına da fazla sevinmemek” ilkesinin dışa vurumu adeta.. hayat bize bazı engeller çıkarır ve aslında mutluluk bu engellerin içinde saklıdır.. sonuç bize ait değildir.. bize ait olan sadece elimizden geleni yapmak ve tutkulu olmaktır.. hepsi bu.. yoksa sonuç odaklı olmak başarı halinde gururlanmaya, başarısızlık halinde ise aşırı hüzne gark eder insanı ki.. bu da yolculuğun tadını kaçırır.. bir defa verilmiş bir hak olan hayat yolculuğunun.. teşekkürler Doğan Cüceloğlu, Allah’ın rahmeti üzerine olsun…



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

mesleğin adı

666 gölgesinde iç denetçi

#iyikiKIDDERvar