kitap kritiği: homo sapiens

haririnin kitabını eniştemin hediye etmesi ve tavsiyesi üzerine okudum.. 4 bölümden oluşuyor: "bilişsel devrim", "tarım devrimi", "insanoğlunun birleşmesi" ve "bilimsel devrim".. 
kitaba göre tarım devrimi kritik bir eşik ve dinler bundan sonra başlamış.. ancak göbeklitepe bunun aksini ortaya koyuyor.. yine kitaba göre başlarda çok sayıda değişik insan türü vardı ve fakat homo sapiens (aslında en güçlü olmasa da) ne etti etti bunları ortadan kaldırdı.. bu bağlamda vahşi bir “insanlık” tarihi vurgusu işleniyor.. yani nereye gitse yakan, yıkan, taş üstünde taş baş üstünde baş bırakmayan bir "varlığın" tarihi anlatılıyor.. insanlığın gelişimi ve bugünkü insanın ortaya çıkışını çok sayıda varsayımsal ve aslında yine "kendi içinde bir inanca" bağlayarak ele alıyor.. bilhassa biyolojik gelişimi anlatan bölümde bu varsayımlar ve çelişkiler açık ve net.. yazar bir şey diyor ve ona o şekilde inanmamızı istiyor.. aksi düşünceyi hayalcilik ve bilim dışı olarak yaftalıyor.. örnek: kitapta iki ayak üstünde yürümenin dezavantajları olduğunu, ilkel ataların milyonlarca yıl (sanki saymış gibi😆) dört ayağı üzerinde yürüdüğünü, üstelik kafalarının da küçük olduğunu bunun da büyük avantaj olduğunu öne sürüyor.. sonra ne olmuş olmuş hem kocakafalı olmuşuz hem de iki ayak üzerine dikelmişiz.. bu da bizi hasta etmiş.. ve ortaya sırt ağrısı ve boyun tutulması çıkmış!!!.. daha da vahimi dik durunca kalçalar daralmış bu da doğum kanalını daralttığından bebekler daha tam olmadan dışarı çıkmak zorunda kalmış da uzzuuuunn yıllar bakıma muhtaç olmuşlar.. yazar hiç tersinden bakmayı (yani insanlar ilk zamandan beri iki ayak üstünde yürüdüler ve bunun için bebekleri diğer canlılara göre daha az gelişmişken doğuyor tezinden gitmeyi) denemiyor.. ya da gariban diğer hayvanların ne günah vardı da onlar dört ayak üzerinde kaldı üstelik kafaları da bizim kadar büyümedi sorusu karanlığını sürdürüyor.. ki bu noktada yazar evrimcilerin en büyük geyiğine sığınıyor: beynimizin içindeki bir dizi mutasyon 😎 neyse bu kısmı fazla uzatmak istemiyorum.. ancak dediğim gibi çelişkilerle dolu.. 
asıl vurucu nokta şu: peki o zaman ne yapılsaydı?.. yani hiç hareket etmeseydik o zaman bütün bu cinayetler, katliamlar olmayacak mıydı.. öyleyse düşünmek kötü bir şeydir.. bu, yazarın düalist anlayışından kaynaklanıyor.. evrene bütüncül bakamıyor.. sürekli olarak düşünce dünyası eylemlerini kurgusal olarak yaftalıyor.. dili, dini, aileyi, saygıyı, sevgiyi vb. tüm kurumları aslında olmayan, bizim uydurduğumuz şeyler olarak tanımlıyor.. ne var ki bu kavramları içine kendisine ait “vahşi cinayetler” ifadesi de girdiği için tutarsızlık ortaya çıkıyor.. çünkü yazar bu nitelemeleri ile düpedüz bir değer yargısından hareket ediyor.. ancak bir yandan kavramları kurgu haline getirip değersizleştirdiği diğer yandan da cinayeti, suçu ve günahı olabildiğince anonimleştirdiği için (bir çağ yangını bu bütün dünya günahkar bağlamında) suçu ve sorumluluğu ele almak külfetinden kurtulmuş oluyor..
kitapta kurumların (eve bağlılık, vatan sevgisi, özgürlük eşitlik vb.) zihinde üretilen kavramlar olduğu öne sürülüyor..  yani gene dekartçı düalist mantık devrede.. söz gelimi tarımsal yapıya geçince devletler kuruldu diyor.. tarım devrimini somut onun üzerine bina edilen medeniyet vb.'ni ise kurgu olarak nitelendiriyor.. tam bu noktada ilk olarak yazara şu soruyu sormadan edemiyor insan: tarım devrimine geçiş için bir zorluk yok muydu?.. da bir an sapiens düşündü de "hee artık tarıma geçelim" mi dedi?.. niye sapiens dedi de kedi demedi? ikinci olarak ne yani tüm bu yaşananlar kötü ve bizi mutsuz ediyorsa (dikkat çekici biçimde yazar da mutluluk kavramında olduğu gibi bol bol değer yargısı kullanıyor) ve bunun temelinde de kurgularımız varsa o zaman düşünmezsek her şey daha mı iyi olacak?.. tüm dertler bitecek mi? oysa maddi olan ve zihni yapılar arasında kesin bir ayrım yok ki..  
kitabın bilimsel devrim bölümü de çok zayıf geldi.. avrupanın yükselişi sadece cahilliklerinin farkına varmasına endekslenmiş.. adeta bu kez sapiensin içinde bir bilişsel devrim olmuş gibi anlatıyor.. reform, rönesans, onların öncülü olan İslami aydınlanma (pek çok eseri arkaik dillerden avrupaya Müslüman bilginler aktarmıştır ve ortaçağ doğu için avrupada olduğu gibi karanlık bir dönem falan değildir) gereği gibi ele alınmamış..
son olarak kitabın diğer bir yanı açık şekilde taraf tutması.. tek tanrılı diğer dinleri eleştirirken yazar Yahudilikle ilgili önemli bir eleştiri getirmiyor.. daha da kötüsü el altından alt ırk, üst ırk vurgusuyla yahudilikteki "asiller ve uşakları" anlayışı pompalanıyor.. özetle okurken dikkat etmeli insan.. eleştirel ve yanlışlayarak okumakta  yarar var…

Yorumlar

  1. Aslında bir yorum yazmıştım.Uzun olmuş kabul edilmedi.İnsan meramını üç cümle ile de anlatabilir.Lakin yanlış anlaşılmaya da neden olabilir.Şimdi yanlış anlaşılmamak umuduyla anladığım kadarı ile kitap hediye edildiği için zorunlulukla değil anlaşılmak için okunmuş.Okuyucu yazarın düşüncelerinin bir kısmını, kendi dini inançları etkisinde kalarak reddetmiş.Ağırlıklı olarak insanları tanrının yönettiği,tanrının her şeyi ile insanları kodladığı gibi anlam yüklemesi olmuş gibi.Hukuk adalet,sevgi saygı,aile olma,şefkat,merhamet gibi duyguların tanrısal olduğu gibi bir anlam çıkardım.Bunlar belki tanrısaldır.Ancak insan DNA' sında bunların bulunması,bu duyguların ortaya çıkarılması ve uygulamaya konulması insana verilen aklın iyi yönde kullanılması sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı gibi bu görev insana verilen aklın doğru kullanılmasıyla ilgilidir.Vahşi insanlık tarihinden bahseden yazara karşı okuyucu ,insanlık vahşet dolu yıllar geçirmedi denmek istiyor.İnsaf!Günümüzde en medeni olduklarını söyleyen toplumlarca veya devletlerce işlenen gözümüz önündeki vahşeti ( Almanların yahudi katliamını,Avrupalılarca amerika yerli halkının yok edilişini,atom bombalarıyla yüzbinlerce insanın yok edilişini,Irak ,Suriye ve Afganistanda sürdürülen katliamı) insan şereflidir deyip bu vahşeti görmezden mi geleceğiz.Hangi hayvan bu tür vahşeti gerçekleştirebilir?İnsanımsı yaratıkların insanlığa geçişi ile vahşi duygularından kurtulamamıştır.İşte insan olmak bundan kurtuluşladır. Okuyucu madem inançları ile bağdaşmaz görüyor,(her ne kadar böyle bir ifade kullanmamışsa da)Kendilerine bir ayeti hatırlatayım.Mealen Bakara suresi 30.Ayet Hani rabbin meleklere Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar "Biz seni eksiksiz bilirken ve durmadan övgü ile tenzih ederken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? Dediler.Allah "Şüphe yok ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim buyurdu. Kan dökmeyecek,fesat çıkarmayacak halife yaratacağım dememiş.Söylenecek çok sözüm var.Kısa keseyim bir daha sınıra takılmayayım. Ama şu kadarını söylemeliyim ki, artık müslümanlar "Kuranda her şey var" demekten vazgeçip bilimsel araştırmalara yönelerek bilimsel verilerden sonuç çıkarmayı öğrenmelidirler. Ne Göbeklitepe,ne avcılıktan tarıma geçiş,ne de dünyanın yaratılışı Kuranda yazmıyor.Bilimsel araştırmalardan çıkan sonuçların bir kısmı yanlış bile olsa,daha sonraki bulgularla düzelme imkanı vardır.

    YanıtlaSil
  2. Tarıma geçmeyi kediler niye mi düşünmedi? Kediler köpekler,arslan ve kaplanlar etoburdurlar.Sakın o zaman ineklerle öküzler düşünseydi demesin okuyucu.Evet onlar otoburdur ancak akıl ve düşünceden yoksundurlar, bu nedenle de düşünemezler.Peki yaratıcı onlara da insan aklı kadar akıl verseydi düşünebilirler miydi? Evet düşünürlerdi.Ancak insan aklı olsaydı ilk işleri yaratanlarına isyan olurdu.Çünkü anatomik ve fizyolojik yapıları düşüncelerini gerçekleştirmeye uygun değildi. İnsan aklına ve bilgisine sahip bin öküzün önüne bin adet demontabl Traktör koysan bir traktör monte edemez.Garibanların bunu yapabilecek bedensel donanımları yoktur.Allah bir ayet-i kerimesinde "mealen "Biz insanı en güzel şekilde ve eksiksiz yarattık" buyuruyor. Bir salatalık bile önce tohumu ekerek fide, sonra o fideyi dikerek ve belli bir süre bakım ve sulamadan sonra,önce çiçek sonra ürün topraktan beslenip büyüyerek elde edilirken,insanı şappadak çamurdan çömlek yapar gibi şekil verilerek yaratıldığını sanmak bence tanrının yaratma mantık ve metodunu anlamazlıktır.
    Acaba önce tavuğumu yoksa yumurtayı mı yarattı? Anlamazsak çocukluğumuzda olduğu gibi tavuk mu yumurtadan yoksa yumurta mı tavuktan çıktı gibi sorulara muhatap oluruz.Evrim hayatımızın her anında devam ediyor.Okuyucu da doğduğundan bu güne bedensel olarak ,fikri olarak evrildi. Milyonlarca yıl evrilen canlılardan, artık insan olabilme yeteneğine sahip ancak hala hayvansal davranış gösterme alışkanlığından da vazgeçmeyen aklını iyi ye de ,kötüye de kullanabilecek ve sorumluluk alabicek kıvama gelen insansıya (Ben kısaca böyle isimlendiriyorum.) tanrısal mesajın ulaşmasıyla artık hayvanlıktan (Sıradan canlı.Hayvan=canlı) çıkarak insan olmaya adım atmıştır.Aklı olduğu halde insanlığa evrilemeyenler yok mu? Maalesef büyük çoğunluk.Belki de cehennem bu dünyada insanlığa kendi hür iradeleri ile evrilemeyen veya evrilmeye direnç gösterenlerin,zorla evrilecekleri mekan olacaktır.Allah insan olarak yarattığı biz kullarını, burada kamil insan olmayı başararak, mesajına kayıtsız ve başarısızlardan olan,zorla evrilecekler sınıfına dahil etmesin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

bulgular ormanında özü başına (beni denetim mezarlığına gömün bölümünden)

andrea corr

bakırköydeydik çok emindim