kent günlüğü: hoşça bak zatına ki...
geçen severek izlediğim "vapurda çay ve simit" programına Ahmet
Özhan konuk oldu.. oldukça beğendiğim sohbetten en aklımda kalan Özhanın şu
ifadesi oldu: "aslında hiç kimse, hiç bir insan bir şey öğrenmez.. sadece hatırlar..
bildiğini, kendisine esmalarla verilen ilmi ortaya çıkarır.. bu sanatta da
böyledir.. ne kadar çok emek harcarsa bir insan o kadar mükemmel eserler vücuda
getirebilir.. nitekim bu sıra mazhar olan eski sanatkarlar bestekar yerine
'tespit' ifadesini kullanırlarmış".. işte bu bizim hayata bakışımızla
batılı insanın bakışı arasındaki en önemli fark.. bizde daha kavrayıcı bir
bakış açısı var;
"Hoşça bak zâtına ki zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i
dîde-i ekvân olan âdemsin sen"
şeklinde özetlenebileceği gibi tüm
ilimler/bilgiler/hikmet esmaların bir tezahürü olarak en cahilinden en
bilgesine kadar herkes de var.. herkes özel, orijinal ve tüm alemi yansıtıyor..
buna mukabil batı "tabularasa" tandanslı bir kabulden hareket
ediyor.. yani insan zihininin bomboş bir levha olduğu kabulüne dayanarak kurmuş
tüm medeniyetini.. bu anlayış alemi kompartımanlara ayırmaya sebep oluyor.. bilimler
dallanıyor ve birbirinden uzaklaşıyor.. bunun pratik sonucu ne mi oluyor: kalbinizi tedavi eden doktorun verdiği
ilaç midenizi bozuyor.. astımınız iyileşirken hiper tansiyon hastası
oluyorsunuz.. yani özetle Hz. Ali'nin dediği gibi "ilim bir noktaydı,
cahiller onu çoğalttılar.." bir şey çoğalınca da anlaşılmaz bir mahiyette
tezahür ettiğinden işin içinden çıkamadılar/çıkamadık...
Yorumlar
Yorum Gönder