Stefan Klein Yaşamın Hammaddesi Zaman

"Hakikat şu ki, insan; daha henüz kendisi hiç anılmayan 

ve tanınmayan bir şeyken dehrden bir süre gelip geçmedi mi?" 

Kur'an-ı Kerim 76/31

Son dönemde okuduğum kitaplardan biri Stefan Klein'a ait Yaşamın Hammaddesi Zaman adlı kitap oldu.. eser, zaman kavramı ve zaman algısının yaşamımız üzerindeki etkilerini çarpıcı bir şekilde ele alıyor..

Kitap üç kısımdan oluşmakta.. ilk ve son kısımda teorik açıklamalara ağırlık verilirken "zamandan yararlanmak" başlıklı ikinci kısım pratik öneriler içeriyor.. ne yalan söyleyeyim artık pratik önerilere daha fazla önem veriyorum ve çalışmalardaki bu kısımlar daha fazla ilgilimi çekiyor.. 

Kitabın ana teması dediğim gibi "bir olgu olarak zaman algısı".. burada pek yeni bir şey yok (yani benim açımdan).. zamanın bazen hızlı bazen yavaş ilerleyişi, yaşlıların yaşamlarının ilk yıllarını daha net hatırlamaları zaten bildiğim hususlardı keza; buna karşılık olayın psikolojik ve nörolojik temellerini arama çabası hoşuma gitti.. iç biyolojik saat vurgusu da faydalı oldu diyebilirim.. bu bağlamda "beyin için zaman harekettir.. bizim için saf zaman yoktur zamanı ancak bir şey olup bittiğinde yaşantılarız" ifadelerini not aldım.. yine "değişik bir çevre insanı bir başka zaman bölgesine sokabilir" cümlesi zamanın çevre koşullarından etkilendiğini ortaya koymakta.. 

ve zamandan ve zamane gençliğinden şikayetin bizim dönemimize has olmayıp her daim var olduğunu okumak, tahmin ettiğim ancak ispatlayamadığım bir şeyde beni haklı çıkardığı için hoşuma gitti.. Nitekim "Zaman zıvanadan çıktı" diyen Shakespeare ve "Şimdi her şey aşırı.. artık kimse kendini bilmiyor hiç kimse içinde salındığı ve faal olduğu elementi kavrayamıyor.. genç insanlar zamanın girdabında sürükleniyorlar.. insanlar artık yalnız hız ve zenginliğin karşısında hayranlık duyuyorlar.. herkes yalnız bu ikisinin peşinde koşuyor.. aydın kişiler yalnız bunlara değer veriyor bunlara ulaşmak için çaba harcarken de bakıyorsunuz orta bir yerde kala kalmışlar" biçiminde yakınan Gothe'yi okuduktan sonra yapacak bir şey olmadığına kani oldum.. 

Kitabın biyolojik saatlere (yeme içme uyuma vb.) ilişkin açıklamalarını benzer eserlerin tekrarı gibi buldum.. Buna karşılık -genel olarak ikinci kısımda yer alan- zaman ve toplum teması gerçekten de etkileyici örneklerle bezenmişti.. burada beni en çok zamansızlıktan yakınmaya ilişkin tespitler etkiledi.. aslında bu da memurlar arasında gözlemlediğim bir olguydu, şahsi yaşamımda.. 24 yıllık memuriyet hayatımda nedense "çok yoğunum, işler yığıldı" biçimde yakınanlara hep bir parça şüpheyle yaklaşmışımdır.. özetle hiç de inanmam.. ki Klein "...batılı toplumlarda zamanı olmamak pek de yanlış sayılmayacak bir şekilde statü simgesi sayılır.. parası ve nüfusu olanın saatleri daha değerlidir.. birisi başarısını göstermek için kendine bir Porsche alabildiği gibi sırf kendisine olan saygısından ötürü sürekli bir telaş içinde yaşamanın ve ne kadar önemli olduğunu bütün dünyaya göstermenin cazibesine kapılabilir..." ifadesiyle tam da düşüncemi desteklemektedir.. yine bu noktada Robert Musil'in Niteliksiz Adam kitabından yaptığı "Hepsi de her şeye zamanlarının olmamasından yakınıyorlardı ama zaman sahibi olmanın tam da her şeye zamanı olmamak anlamına geldiğini bilmiyorlardı" alıntısı cuk oturmuş diyebilirim..

ama asıl dehşete düştüğüm yer ABD'li Amerco şirketiyle ilgili olan bölümdü.. Amerco şirketinde geleneksel aile ve şirket ilişkisi tersine dönmüştü.. çalışanlar eşleri ve çocukları ile birlikte olmayı şefkat ve ev işleri uğruna verilen sürekli ve hızlı bir mücadele olarak hissediyorlardı; iş ise keyifle geçirilen bir zamana dönüşmüştü.. modern yönetim teknikleri sayesinde kendilerinin ve başarılarının kabul gördüğünü hissediyorlar ve kararlara katılabiliyorlardı.. çalışmaları onları tatmin ediyordu ve birçoğu şirket içinde arkadaşlar edinmişti yaşamlarının huzur alanı aile değil şirketti.. bu ortamı çocuklarının gürültüsü ile ve evlilik kavgalarıyla değişmek pek cazip görünmüyordu.. çevremde de bazı insanlarda gözlemlediğim bu durumu bilimsel olarak ortaya koyması kitabı öne çıkaran bir durumdu..   

Karmaşık bilimsel bir mevzuyu anlaşılabilir bir üslupla ele almış olması, fen ve sosyal bilimler arasında yakaladığı ahenk, yer yer hissettirdiği felsefi derinlik ve son bölümde yeni bir zaman kültürü oluşturmak adına öne sürdüğü altı adım kitabı okunmaya değer kılıyor.. kitabı okumamı sağlayan sevgili arkadaşım Ziya Alp'e teşekkürlerimle...



Yorumlar

  1. Güzel bir kitap ve harika bir yorum. Kalemine sağlık. "Zamanım yok, çok yoğunum" vb. gibi ifadeler bana da hep sahte gelmiştir. Hiçbir şeye zaman ayıramayacak kadar çok zamanı olanlarda var ilginç şekilde. Bu zevat ise herşeyi yapmak isteyip plansızlık nedeniyle hiçbirşey yapamayanlardır. Zaman hakkında ne kadar çok şey söylesek az... Akıp gidiyor ve siz içinde seyyah olup yola revan oluyorsunuz ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.. gerçekten de zamanım yok bir kandırmaca.. akıp giden zaman içinde, vaktin kıymetini bilenlerden olmak duasıyla..

      Sil
  2. Guzel bir degerlendirme olmus..tebrikler

    YanıtlaSil
  3. Değerlendirmeniz ilgimi çekti ve okuyacağım kitaplar listeme ekledim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

666 gölgesinde iç denetçi

bulgular ormanında özü başına (beni denetim mezarlığına gömün bölümünden)

andrea corr