"ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında"

Ve anılar denizinde sen.. yeşil desem yeşil.. mavi desem mavi.. beyaz desem beyaz.. siyah desem siyah.. hem ne siyah, kapkara.. gece misali saçların.. her daim toplardın.. ne güzel düşerdi kakülün beyaz alnına.. 

katip muslihittinden yukarı çıkan yokuş.. o yokuşta ilk kez gördüğüm gün seni, okul dışında.. kaçamak bakışmalar.. kalbimdeki sıcak akıntı.. ve telaş belli belirsiz.. o noktadan başlayan mutluluk.. grenwichimize yakın bu noktadan.. 

ondan sonra hep sizin mahalledeki bakkala gelir olmuştum.. en ufak bir şey için bile.. üşenmeden.. gözlerinin yakıcılığını belki bir kere daha görebilirim ümidiyle.. sonra yine bir keresinde yeniden karşılaşmak ve konuşmak.. öylesine anlamlı bir şekilde(?!): “burada mı oturuyorsun sen?”.. bir yerde oturmanın bulabildiği en derin anlamı hissettiğim o gün.. topkapıya göz kırparaktan.. ve yıllarca çocuklarıyla kavga ettiğimiz arpa emini mahallesinin bu sevimliliği.. bir resim gibi şimdi hafızamda.. “evet, sizin ev de mi buralarda”💔 cevabın.. “ev”, “bizim ev” “burada”.. ve sonra bir kere daha karşılaşınca “nasılsın”lar.. içimi ürperten bu sorular.. 

ve 83 numaralı otobüste ilk karşılaşmamız.. en sevdiğim dönem olması bir yana.. 83 ve sen.. tükenmez bitmez bir mutluluğa eriştiğimi düşünmüştüm.. körüğün hemen arkasındaki koltuktaydın.. ve nasıl cesaret etmiştim yanına oturmaya.. merhaba diyerekten.. ve gamzeni bu kadar net fark edişim.. merhaba deyip gülümserken sen.. tam da o an.. saat 14.18’te, otobüs hasekinin önünden geçerken.. ve saçların, her daim topladığın.. ve beyaz alnına düşen kaküllerin.. biz diye bir şey olduğuna inandığım o ilk an.. aynı otobüste yan yana otururken.. pertevniyal dışında bir yerde ilk kez.. o yol nasıl geçti anlamamıştım.. hasekiden Topkapı son durağa sanki bir anda ışınlanmıştık.. ve hep hızlı geçti zaman senin yanındayken sonraları.. 

ve bazen sen olmadığında otobüste etrafımda konuşup duran arkadaşlara duyduğum öfke.. konuştukları hiçbir konunun ilgimi çekmemesi, maç muhabbetinden de dersinden de bıkışım.. sohbetlerin anlamsız gelişi.. sonra hele o M'nin.. “ondan uzak dur, sana gelmez, çok akıllı” deyişi yanıma oturup.. ilk durakta fırlayıp kaçma isteğim ya da M yi otobüsten atma isteğim.. keşke beni kimse tanımasa, gözüm kapalı gitsem şu lanet otobüste diye düşünmelerim.. 

ilk hayal kurduğumuz yer sonra, oruçgazi parkı.. hani şu erguvan renkli çiçeklerle kaplı olduğu zamanlardı parkın.. “harika” deyişin.. erguvan rengini severdin.. ben de severdim, sen sevdiğin için💔.. 

yoğun koşuşturma arasında bu incelikleri görebilmen ne güzeldi.. çölde açan bir gül gibiydin hayatımda.. sana sorular sorardım bazen.. ilk hayal kurduğumuz yerde.. bazıları çocukça.. bazıları saçma sapan.. o bankta.. hafifçe birbirine değen omuzlarımız.. ve ilk heyecanlar.. aklı başında değildim.. hayattan çok şey beklemeyi o an öğrendim.. ve saçların, her daim topladığın.. ve beyaz alnına düşen kaküllerin.. biz diye bir şey olduğuna inandığım o ilk an.. hep içinde kalmak isterdim o anın.. keza “ne içindeydim zamanın ne de büsbütün dışında; yekpâre, geniş bir ânın parçalanmaz akışında” ve yine o ilk anda “rüzgârda uçan tüy bile benim kadar hafif değil”di*…     

*Tanpınar'a saygıyla...

Yorumlar

  1. Cem Bey, ilk anları ve sonraki ilk heyecanları ne güzel ifade etmişsiniz... Yekpare bir an, parçalanmaz akış.. Biz olmak... Kalemine, yüreğine sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok teşekkür ederim.. biz olmak ve sonrasında da ayrılmak.. "toplasam 2 kişi eder miyiz hala, beni biraz da böyle hatırla" demiş şair...😪

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

666 gölgesinde iç denetçi

bulgular ormanında özü başına (beni denetim mezarlığına gömün bölümünden)

andrea corr