"benim üniversitem"

geçenlerde rektörlükteki kahvaltıda şeyi düşündüm günlük.. üniversite nasıl olmalı?.. ya da boş ver nasıl olmalıyı da kafamda üniversite deyince ne canlanıyor? idari anlamda konuşacam tabii  ki.. akademik olarak daha yetkin, etkin ve alleme kişilikler konuşabilir.. sözü onlara bırakacağım müsaadenle.. konuya dönersek şöyle ki kafamdaki imaj oldukça otarşik.. 

biraz komik bir girizgah olacak ama salonun duvarındaki üniversite armalı saat, tabaklardaki, tuzluklardaki armalar küçük ama önemli ayrıntılar bence.. buradan yola çıkarak –ve gorkiden ödünç alarak- benim üniversitem her şeyi kendi yapabilen bir organizasyon.. en önemli işlevi olan bilgi ve fikir üretiminden, imalata, oradan sanata.. her şeyini başka hiçbir beşeri güç ve organizasyona muhtaç olmadan yapabilen bir yapı.. 

kıdemli memurlar anlatır zaman zaman dinlerim.. eskiden üniversitede atölyeler varmış ve ihtiyaçlar buradan karşılanırmış.. sıraysa sıra.. masaysa masa yapılırmış.. yine prototip düzeyde olsa da belki otomobilse otomobil..  hem öğretim hem üretim olayı yani.. yine hatırlarım 2004’te filan yemeğini kendi üretirdi okul.. ve şimdikinden kat be kat lezzetli ve doyurucuydu.. üstelik daha bir gönül rahatlığıyla yiyorduk.. bu duyguya üniversite koromuzu dinlerken de kapılıyorum.. değme solist ve koristlerden başarılı edalarını dinleyince.. batıdan ve doğudan ezgilerle.. dışardan kimseye muhtaç olmadan yapılan etkinliklere katılınca.. 

tabi tüm bunların temelinde sahip olduğumuz “hazine” yatıyor.. yani en önemli sermaye öğesi olan beşeri sermayenin üniversitede hiçbir yerde olmadığı kadar yoğun ve kaliteli olması yer alıyor bunun ardında.. özellikle bizim gibi komplike, tüm bilimleri barındıran okullarda bu durum çok bariz göze çarpıyor.. tıpsa tıp, mühendislikse mühendislik.. sanatsa sanat.. ekonomi ise ekonomi.. hukuksa hukuk.. eğitimse eğitim.. sporsa spor.. ve ilahiyatsa ilahiyat.. sadece kendi için değil tüm ülke için üstelik.. bilgiyi üreten, işleyen, en önemli kaynağı olan insanı da kendi yetiştirerek hem de.. onun için benim kafamda tam otarşik bir üniversite modeli oldu hep.. çünkü bunu yapabilecek insan sermayesine sahip üniversite diye düşündüm.. kafamdaki üniversite –benim de zaman zaman yaptığım gibi “liberal düşünceye uygun hareket edeceğiz” takıntılarına kapılmadan- ameliyatını da kendi yapan atölyesinde masasını da –maliyet unsuruna çok takılmadan- kendi üreten, yemeğini de kendi pişiren, binasını da inşa edebilen, ilacını da sentezleyen, konserini de iç kaynaklarla organize eden ve hatta kendi –tatbikat- camiinde dinsel görevlerini de kendi eda edebilen, yazılımını kendi yazan, sporda kendi takımlarıyla olduğu kadar dışarıya da insan yetiştiren bir üniversite.. üniversitede bunu yapabilecek güç var mı?.. kesinlikle evet.. zamanın değişmesi bu otarşik yapıyı geçersiz kılar mı? kesinlikle hayır.. tamam biraz maliyetli olabilir ama bence bir şeyi kendin yapabilmen, yapabiliyor olman çok önemli bir güçlü yöndür.. ha sen yapabiliyor ol da icap ederse gene piyasadan alırsın.. ama kendin yap.. yapabil.. bir üniversiteyi diğer kurum ve kuruluşlardan ayıran en önemli özellik bence bu.. işte umutlarımın adeta beden bulmuş hali olan “benim üniversitelerim” böyle bir şey günlük..




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

mesleğin adı

666 gölgesinde iç denetçi

#iyikiKIDDERvar