Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

denetim günlükleri: yapay zeka ve biz

Resim
Cuma günü kidderimiz güzel bir etkinlik tertip etti.. medicalparkın evsahipliğinde istanbulda ankaradan (idkk, ankara sosyal bilimler üniversitesi) üstatların da katılımıyla faydalı bir gün geçirdik ve dahi müstefit olduk.. antre parentez 2018 içinde istanbulda 6 etkinlik düzenleyen kidder yönetimini tebrik ederim.. programın ana konusu yapay zeka ve iç denetimdi.. önce Bakırköy belediyesinde şimdiyse i vay’da (E&Y) da iç denetçi olarak çalışan Gökhan Polat tarafından gerçekleştirilen sunum oldukça etkileyici ve bilgilendiriciydi, bu vesileyle kendisine teşekkür ederim.. ayrıca bir parça da (robotlar mesleğimizi elimizden alır mı?. ve hatta daha ileri gidip canımıza kast ederler mi? bağlamında) korkutucu idi.. her neyse bayağı bir şeyler öğrendik.. ancak kafama bir husus takıldı.. şimdi bütün bu olgular yani yapay zeka, artırılmış gerçeklik, makine öğrenmesi, (ilk kez Gökhan Beyden duyduğum) süreç madenciliği, sonra veri madenciliği, big data anladığım kadarıyla bizi iki bağlamda

müzik üzerine: bir düet alırım

Resim
düetler her daim dikkatimi çekmiştir.. bir parçayı ayrı ayrı başarılı söyleyenlerin birlikte daha etkileyici bir performans göstermelerine çoğumuz şahit olmuşuzdur.. bazen de solist sayısı alır başını gider.. Paul  McCartneyin "hey jude" olayında olduğu gibi önüne gelen kapar mikrofonu ve höykürür.. bir de "we are the world we are the children"daki gibi sosyal sorumluluk düetleri vardır.. buna karşılık berbatlar da az değildir hani..  zaman zaman çok etkileyici bir şarkıyı acaba başka kim söylemiş diye müzik sitelerini karıştırırken çok sayıda düete denk geldiğimi söyleyebilirim.. ve şu sorunun kaçınılmaz olarak beynimde belirdiğini de: müzikle uğraşsaydım.. kimle ve hangi şarkıda düet yapardım? mutlak bazı şarkıcılarla düet yapmak isterdim.. (ve tabii ki de bunların arasında safiye soyman-faik öztürk ikilisi yer almazdı.. ki zate bunlar iki kişi yani dü..😆) kimle ve hangi şarkı sorusuna ise şu cevabı verebilirim: haluk levent ile elfida, emre aydınla alıştım s

denetim günlükleri: denetim programı süreci 3

Resim
denetim programının onaylanması her zaman mutluluğun adı olmaz.. çünkü bu sonu mutlu biten sevindirik olunası bir Yeşilçam filmi değildir.. bazen onaylatırsınız ve aaa o da ne?. gazı gitmiş bir gazoz gibi bir tat geliverir ağzınıza.. ne o yani hepsi bu muydu?.. bunun için miydi?.. ne oldu yani şimdi?.. diye düşünürsünüz.. birim başkanı kişisinin durumu burada biraz daha zordur.. aslında mevzuatımızda ne idüğü tam olarak izah edilmediğinden amale mi hamal mı.. enayi mi yoksa saftorik mi olduğu belli olmayan birim başkanı hep en yalnız, en arada kalan, en fazla yıpranan kişidir.. ki bu durum program sürecinde tavan yapar.. işe göre adam, adama göre iş cenderesinde ezildikçe ezilir.. ardından da adaletli oldum mu sorunsalı başgösterir.. kant ile mill arasında gider gelir.. metafizik temellendirmelerden faydacılığa savrulur.. iyi nedir, iyiyi istemek mutluluk getirir mi diye sorgular.. ve zaman zaman ciddi bir çatışma yaşar.. hem içte hem dışta.. sonra ete kemiğe bürünen ve onaylanarak hay

bu kentte aşk: beni sevmediğin zamanlar

" Her şey seninle güzel yolda yürümek bile Olmayacak düşlerin peşinde koşmak bile Her şey seninle güzel bu toprak bu taş bile İçimdeki bu korku gözümdeki bu yaş bile" işte öyle yine istanbuldayım.. sabahları erken kalkıyorum.. vapura biniyorum yine.. bazen çay bazen salep içiyorum.. karaköydeki iskelede uğradığımız pastaneden ay çöreği alıyorum bazen binmeden önce.. sonra martılarla dolu boş güvertede öylece oturuyorum.. çizilmiş bir hayatı oynuyorum.. acaba diyorum daha sürer mi.. ne kadar gider bu şimdiki zaman kalıbındaki halet-i ruhiyem.. her yeri ayrı sen kokuyor vapurun.. içerdeyken güverteyi özlüyorum.. çocuk gibi koşuyorum aniden.. insanlar bakıyor.. kokuyu kaçırmak istemiyorum.. takip ediyorum.. elimde çay var sırtımda çantam.. hep dalga geçtiğin "ne taşıyorsun" dediğin çanta.. bir şeyler taşıyorum sırtımda.. inan kalbimde taşıdığımdan daha ağır değil.. havalar gittikçe soğuyor.. içimi kapatıyorum.. içimdeki soğuğun ortamı büsbütün üşüteceğinden k

denetim günlükleri: denetim programı süreci 2

Resim
(önceki yazıdan devam) ... plan ve programla ilgili olarak gerekli bilgileri oldukça bilimsel bir şekilde nitel- nicel tartışmaların sonucunda toplayan birimler için bundan sonraki süreç üst yöneticinin onayını almaktır.. bu bölüm zaman zaman ciddi olaylara gebedir.. program hazırdır.. sevindirik olmuşsunuzdur.. ancaaaaak bir endişeniz vardır: programım onaylanacak mı?😟 iç denetimin ilk fetih yıllarında sırf bu süreçle ilgili hatırı sayılır gaza hikayeleri dinledik.. bilmiyorum hepsinin hakikati var mı ama bunlar denetçi insanını kah yine de şahlanıyor aman (?!) gibisinden gaza getiren kah “o ha yani bu kadarı da olmaz” şeklinde heyecana ve dahi helecana sevk edecek türden menkıbelerdir.. misal: memleketin bir yerinde programı onaylamayan iç denetçi mahkemeye dava açmış.. ve hay aksi mahkeme iç denetçiyi haklı bulmuş!.. ya da üst yöneticinin programı bir türlü onaylamamasına içerleyen iç denetçimiz yöneticisinin arabasının önünü keserek “niye imzalamıyorsun gardaşım” şeklinde hesap

denetim günlükleri: denetim programı süreci 1

Resim
iç denetim birimleri hummalı bir plan program dönemine girdiler.. her yiğidin kendine göre bir yoğurt yiyişi  olduğu gibi birimlerin de türlü program hazırlama yöntemleri var.. kimi anketle birimlere soruyor soruşturuyor ve böylece riskli alanları tespite çalışıyor.. kimi yöneticilerle görüşmeler yaparaktan nokta atışında bulunmak istiyor.. çoğu yöntemi denemiş ve bu bağlamda on bir program hazırlama sürecinde bifiil yer almış -ve aşağıdaki hataların epeyini deneyimlemiş- biri olarak bazı değerlendirmelerim var.. ilk evvela şunu diyim anket işi fos ve trışka bir iş.. üstelik çok mu çok külfetli.. muhataplar maalesef doğru düzgün cevap vermiyor çoğu kez baştan savma doldurup geçiştiriyorlar.. ayrıca anket hazırlamak öyle kolay bir iş de değil.. yani öncelikle nitel mi nicel mi değerlendirme yapacağınıza karar vermeniz ondan sonra anket yapmakta karar kıldıysanız bir ölçek bulmanız gerekiyor.. ölçek çok önemli.. yani “neymiş bu ölçek beeaa ben kendim attırırım ortaya bir iki soru temamdı

kent günlüğü: hoşça bak zatına ki...

Resim
geçen severek izlediğim "vapurda çay ve simit" programına Ahmet Özhan konuk oldu.. oldukça beğendiğim sohbetten en aklımda kalan Özhanın şu ifadesi oldu: "aslında hiç kimse, hiç bir insan bir şey öğrenmez.. sadece hatırlar.. bildiğini, kendisine esmalarla verilen ilmi ortaya çıkarır.. bu sanatta da böyledir.. ne kadar çok emek harcarsa bir insan o kadar mükemmel eserler vücuda getirebilir.. nitekim bu sıra mazhar olan eski sanatkarlar bestekar yerine 'tespit' ifadesini kullanırlarmış" .. işte bu bizim hayata bakışımızla batılı insanın bakışı arasındaki en önemli fark.. bizde daha kavrayıcı bir bakış açısı var;  "Hoşça bak zâtına ki zübde-i âlemsin sen  Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen"  şeklinde özetlenebileceği gibi tüm ilimler/bilgiler/hikmet esmaların bir tezahürü olarak en cahilinden en bilgesine kadar herkes de var.. herkes özel, orijinal ve tüm alemi yansıtıyor.. buna mukabil batı "tabularasa" tandanslı bir kabulden hare

bu kentte aşk: tam sevmiş olsam

Resim
Ben hep o akşam üstünde karşıma çıkmanı bekledim .. hani bir ikindiden akşama girerken.. henüz yeni yeni kararmaya başladığında hava.. Kadıköy rıhtımdaki ışıktan geçip yukarıya doğru yürürken seni hayal ediyorum ve beni.. ne güzel olurdu.. sıcacık gülümsemeni yeniden görmek.. ben rıhtıma doğru yürürken, hani işbankasının tam o köşede.. sense yukarı çıkarken.. gülümsemen yeter sadece.. sadece ışıl ışıl gözlerinle bakışın.. sadece bir iki saniyeliğine.. tüm anıları, yaşanmışlığı hatırlatan bir bakış.. eskiler temaşa derler ya hani ondan işte.. ama yok aslında.. belki de istemem.. istesem de cesaret edemem.. ya.. ya yanında bir başkası varsa? Ve daha kötüsü mutluysan? Lafa bak ya mutluysan.. belki bunun için kaybediyorum.. tam sevmiş olsam böyle dermiydim? Bilmem belki de der her insan.. ve o her insandan bir insan olan ben.. ben de kaybetmek istemiyorum.. sevgini.. layık olmasam da.. belki beni tanımazdın.. bakardın ama öylesine bir bakış olurdu bu.. alelade.. anlam yüklenmeyecek bir ş

denetim günlükleri: üstatlar mühim ve özeldir!

Resim
denetim elemanlığında üstatlık ayrı bir önemi haizdir.. inanın bilgisi ne kadar fazla olursa olsun üstattan öğreneceği çok şeyler vardır.. tarz öğrenir bir kere, duruş öğrenir.. davranış kalıplarının ve mesleki kültürün (yani kurumların) biricik aktarıcısı üstatlardır.. üniversiteden yeni mezun olup, henüz hayat hakkında hiçbir bilgisi olmayan denetim elemanı yardımcısı için tam bir rol modeldir.. üstatatların bazısı teknik bilgi de aktarır.. yani düpedüz hoca gibi tedrisatta bulunur.. ancak onlardan beklenen bu değildir.. keza teknik bilgi okuyarak öğrenilir.. bir üstadın asıl vecibesi kodları aktarmaktır.. netekim 😆mesleğe ilk başladığım günlerde bir üstat “oğlum ben size zimmet matlup felan filan öğretemem bu yaştan sonra, ben size tarz öğretirim” demişti de ne diyo bu adam acep diye epeyce düşünmüş amma velakin sonunda künhüne vakıf olmuştum.. hakkaten de çok iyi üstatlarla çalıştım.. kimi öyle iyi bilgi topluyordu ki yanında sherlock holmes anca çırak olabilirdi.. kimi en zo

toplu taşıma günlüğü: metrobüs diyalogları

Resim
metrobüs edebiyat.. metrobüs tüm bir hayat.. ne muhabbetlere şahit oluyor in san.. ne dramlar dinliyor.. ne fıkralara gülüyor kahkahalarlan.. yolcular arasındaki filozof sayısı tüm fen edebiyatlardaki felsefe öğrencilerinden fazla.. özetle tam bir yaşam kesiti sunuveriyor binene.. tabii ki de herkese değil.. severek binip, etrafıyla ilgilenen, diğerkam davranıp yolcuların dertleriyle dertlenen, sevinçleriyle sevinen ve de ayrılık acısıyla inene 😆 .. öyle ya zoraki bineni napsın metrobüs?.. "g önülsüz yenen aş , ya  karın ağrıtır  ya  baş" sözünde olduğu gibi "gönülsüz binilen metrobüs de ne tat verir ne de ibret" neyse seve seve bindiğimden olacak 😅metrobüste  çok sohbete tanık olurum.. bunlardan özellikle de birbirini iğneleyen hicivcilerce yap ılanlarına ise bayılırım.. bunlardan birini geçenlerde yaşadım.. metrobüste çok ilginç iki adama denk geldim.. biri yaklaşık 50 yaşında diğeri daha yaşlı olan emmiler farklı bir diyalog içindeydiler.. binerken yaşlı olan

kent günlüğü: çocuk merkezli hayata ilişkin bilimsel zırvalar

Resim
ş imdilerde bir zirzopluk cari oldu.. ve hemencik bilimsel kisvesi de uyduruldu: X Y'den sonra Z ve hatta alfa ku ş a ğ ı.. kim bunlar: sıkılgan, asosyal, adapte olamayan, panik atak, sebatsız, her ş eyin kolayına kaçan yeni nesil.. bu jenerasyonun aileleri tarafından kutsanması tek bir vesileyle oluyor: bilgisayar teknolojisi (BT).. "bizim o ğ lan/kız bu telefonu, tableti, bilgisayarı öö ğğ le bir güzel kullanıyor ki amcası sanırsın anasından bunla do ğ mu ş ".. "ee ne yapıyor peki? yani real ve faydalı olarak?" "hiiçç oyun oynuyor, gogle map nam ş eyden evi gösteriyor, taaa basın expres yolundaki arkada ş ıyla, ankaradaki kuzeniyle bu suretle haberle ş iyor.. ş a ş ıyom kalıyom vallahi nirden biliyor bunca ş eyi?" "onu demiyorum aga okulla ilgili ya da i ş le alakalı BT den yararlanıyor mu?" "yoo ğ bizimkisi okulu, i ş i sevmez ki! dünyaya çalı ş maya geldim diyor".. i ş te o zaman sormak istiyorum o anne/babaya "pek

denetim günlükleri: kamunun akış şemalarıyla imtihanı

Resim
Sene 2008’in başıydı.. iç denetim mesleğine başlayalı iki yıldan az biraz fazla geçmiş.. tüm yeniliklere açık ve takipçiyiz.. yani savunmayı ilerde kurmuşuz sürekli pres yapıyoruz.. en yakın bulduğumuz konuysa tabii ki de iç kontrol.. tebliğ 26 aralık 2007’de yayımlanmış en resmi gaztede ve yürürlüğe girmiş olay.. biz de vakit geçirmeksizin ve de durumdan vazife çıkararaktan kolları sıvadık.. ilk olarak tüm harcama yetkililerine yönelik büyükçe bir sunum gerçekleştirdik; belki de memlekette ilk olaraktan 8 ocak 2008 tarihinde.. sonra o da yetmedi üst yönetime imza ettirdiğimiz çalışma programına iç kontrol yapısı hakkındaki durum tespitini koyduk ve de her gittiğimiz yerde denetimden önce uzun soluklu ve dahi etkileyici bir sunumla iç kontrolün erdemlerinden bahsettik.. etikle başladık, izlemeye bitirdik.. ilmek ilmek olmasa da bileşen bileşen aktardık.. sordular söyledik.. sormadılar gene de dedik.. çok iyi işler çıkaranlar da oldu.. başkasından aldığı akış şemalarını copy paste marif

kent günlüğü: onlarda neden öyle?

Resim
sevgili günlük bugün çatışmayı göze alaraktan hassas bir konuya değineceğim 😉 tespit çok sevdi ğ im bir arkada ş ıma ait -ki izin verirse adını açıklarım- ve ben dahi aynı fikirdeyim.. ş imdi bakıyorsunuz turist olarak gelen kadınlara imreniyorsunuz.. hayır hayır yanlı ş anlamayın hemen fiziken bir be ğ enmeden bahsetmiyorum.. kaprissizlik, cool'luk, pozitif ayrım istememezlik ve de imaya ba ş vurmama noktalarında çok ho ş lar.. mutlaka görümü ş sünüzdür.. karı koca turist olarak ülkemize gelmi ş lerdir ve aaa o da ne kadının sırtında da e ş ek kadar bir sırt çantası vardır.. ve bazen kuca ğ ında çocuk ta ş ır.. hatta geçen gün üç tane köpecik (köpecik dedi ğ ime bakmayın, azman gibi hayvanlar idi) idare eden bir tusist kadın gördüm.. ve arkada ş la aynı teraneyi tekrarladık: ş imdi bizim kadınlar olsa "cemmmmm çantayı ta ş ı, çocu ğ u aaaal" diye oflaya oflaya dar ederler hayatı insana.. yüzlerinde bir memnuniyetsizlik, bir be ğ enmezlik, bir huzursuzluk, bir konform

bu kentte aşk: sen istanbulsun zaten

Resim
“duvarlardan silinmiş elin tenin kokun  besbelli unutulmuş yolu istanbulun selamı kesti arkadaşlar ağlarım odalarda ben kendi halime sen karşı kıyılarda istanbul nafile böyle mi biterdi eski aşklar”... sen istanbulda olsaydın onu çok severdin eminim.. sen gibi neşeli sen gibi hüzünbaz.. gizemli sen gibi.. yaşlanmak nedir bilmez.. gözlerinin içinde hayal ediyorum.. alev alev yanan, uykunun haram olduğu gözlerinde.. bakabilseydin boğazın asi sularına, vapurun kadiköy iskelesinden ayrılışına.. haydarpaşa yansısa pırıl pırıl parlayan yanağına.. o heybetli haydarpaşada yanağın yansısa ya da.. kadıköyden ayrılırken hüzne garkoluş, eminönüne yaklaştıkça duyulan sevinç.. arkada bıraksaydın ve yeniden başlasaydın.. dudağındaki masum tebessüm içimi ısıtsa güvertede.. sadece yanımda olsaydın yağmurlu bir boğaz akşamında.. konuşmasaydın.. baksaydın sadece muzipce.. unutulmayan şehirde seninle, güvertede.. ya da kirpiğini hissetsem yanağımda.. ve sen istanbulsun bence istanbulsa sen...

denetim günlükleri: yazıyonuz da noluyor?

Resim
bugün seninlen “yazıyonuz da noluyor” kalıbı üzerine konuşmak istiyorum günlüğüm.. bu bir denetim elemanının hayatında en az bir kez muhatap olduğu bir ifadedir.. soruyu soranın hareket noktası kendisinin çok önemli işler yaptığı geri kalan herkesin ve bu arada denetim elemanlarının hiçbir şey yapmadığı zehabına fena halde kapılmış olmasıdır.. aslında başka bir açıdan bakınca –yönetim, planlama, koordinasyon, denetim vb.- temel işletme bilgisine sahip olmayan kişiler için bir turnosol kağıdıdır sorumuz.. ve acınasıdır bu vechesiylen.. ki liyakat hususunda ciddi şüphelerin uyanmasına sebebiyet verir ezhanda.. bir kere şunu söylemek gerektir: denetçi bir yönetim pozisyonu değildir.. sorunların fotoğrafını çeker ve icrai olan ya da öyle zannedilen pozisyonlara raporlama yapar.. haa rapordaki tespitlerle ilgili eyleme geçmek yahut geçirmek hususunda bir görevi ve de sorumluluğu yoktur.. denetçilere yönetim yetkesi (yetkisi değil yetkesi) verilmemiştir.. olsa nasıl olurdu sorusu tartışılı

öğretmenler gününüz kutlu olsun

Resim
tüm öğretmenlerimin ve hocalarımın öğretmenler gününü kutlarım ancak.. önce çok “özel birinin” öğretmenler gününü kutladıktan sonra... topkapıda bir gün.. belki de ayırdında olduğum ilk gün.. topkapılı olduğumu anladığım gün okula başladığım ilk gündü.. mahallenin hudutlarını bu sefer derin bir bilinçlilikle aşarak, eminönü otobüslerinin son durağının arkasındaki kahvenin yanından kıvrılarak -duvarları çoğu şey gibi sarı renk boyalıydı ve belki de sarı benim için çocukluğumun rengidir- Topkapılı Mehmet Bey İlkokuluna gittik.. annemlerle.. aman o ne kalabalık ne kalabalık.. üstelik enteresan bir boyutu da var ki o da şu kalabalığın içinde bir çok kişiyi tanıyorum ama kalabalığın kendisi yine de ürkütüyordu beni.. sonra kalabalık taksim edildi.. her çocuk –ki, artık salt çocuk olmayıp öğrenci nitelemesini alan kişi- bir sevimli büyüğün ardından, o gözüme muhteşem görünen binadan içeriye giriyordu.. benim içinde bulunduğu grup da “biri”nin peşine takılıp, diğer gruplar gibi binaya da

toplu taşıma günlüğü: metrobüste muhabbet başkadır

Resim
Eskiden meddahlar varmış ve insanları sokak ortasında toplayıp geyik yaparlarmış.. bir baston ve bir de mendilmiş üstelik malzemeleri.. ve tabii ki esasen ballandıra ballandıra anlattıkları hikayeleriymiş.. günümüzde de bu insanlar yok değil.. geçen gün bir meddah benzerini metrobüste gördüm.. körükte bir yer bulmuştum.. nutellanın kenarlarında kalan son damlaları, ekmeğin köşesi, salatanın suyu neyse metrobüste de ayakta kalmış birisi için körük işte odur.. neyse hemen körük önündeki koltukta bir adam başından geçen bir olayı öyle güzel anlatıyor öyle güzel anlatıyordu ki inanılmaz hoşuma gitti.. neredeyse uykunun verdiği mahmurlukla ineceğim durağı kaçıracaktım.. aslında hiç de önemli bir şey anlatmıyordu.. ne bileyim ben kahvehaneye ruhsat mı alamıyormuş.. arkadaşları arasındaki kavgayı mı önlemiş.. yoksa başçavuşun odasına vurup kapıyı girip de bitsin bu eğitim mi demiş.. ancak.. ne anlatsa dinler cinsindendi tarzı.. kimi zaman yükselip kimi zaman alçalan ses tonu, hafif hafif ya

denetim günlükleri: empati dozajı

Resim
iç denetçi empatik olmalıdır ifadesine takıldım bugün de günlüğüm.. empati ne demek şöle bile düşündüm.. sözlükten felan anlamını dikizledim.. elbette, karşımızdaki kişinin duygularını ve de düşüncelerini anlayabilmek faydalı.. en azından insani.. rapor yazarkene çizerkene buna dikkat etmenin fevaidi izahtan varestedir.. (vay ne cümle kurdum beaa!? İzahtan vareste J ) imza atmak, iş yapmak zor bir şey çünkü.. buna karşılık iş yapan kişiye bunu niye böle yaptın şunu niye böle yaptın diye sormak nisbeten kolay ve dahi keyifli.. ve daha da önemlisi bu durum dışardan da böle görülüveriyor.. netekim daha evvelden muaasseebe denetmeni (3 dönem devreler -miladi 2001 girişliler- böle telaffuz eder) iken bulunduğumuz ildeki defterdarlık personeli bile “amerikada başkan olacağına gel burada muaasseebe denetmeni ol, daha kıyak” der bu gerçeği ikrar ederdi.. bugün de aynı aslında gün geçmiyor ki bir harcama yetkilisinin “valla en iyi sizin iş” şeklinde kıskanç ve iğneleyici ifadelerine maruz kal

Mevlid kandilimiz mübarek olsun

Resim
"Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;  Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi. Medyûndur o ma'sûma bütün bir beşeriyyet... Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret." Akif ne güzel anlatmış Seni.. biz bilmekten de, tam anlamaktan da aciziz.. ancak bir tutar yanımız var.. bir güvencemiz.. bir kendimizi yakın hissetme nedenimiz: biz Seni görmeden sevdik.. ne güzel Sana ümmet olmak.. hakkıyla olabildiysek tabii.. benim aklıma hep inceliklerin geliyor.. nezaketin.. hani serçesi ölen çocuğa taziyeye gidişin.. torunlarını sırtında gezdirişin.. hasta olan bir Yahudi çocuğuna geçmiş olsuna gidişin.. oğlunu kucağına oturtup da kızına önem vermeyen babaya neden ikisini bir tutmadın deyişin.. yetim çocuğu “ben senin baban, Ayşe de annen olsun ister misin?” diyerek bağrına basışın ve evine götürüşün.. meclislerde oturmak için farklı bir yer aramayışın.. ashabına bizzat kendi ellerinle su verişin ve bu esnada oraya gelerek bu toplumun efend

denetim günlükleri: kıyafetin dili!

Resim
bazı meslekler insana gereksiz bir ağırlık yükleyebilir.. ya da bazı insanlar mesleklere gereksiz bir ağırlık yükleyebilir.. denetim elemanı mesleği ve denetim elemanlığı bunların arasında geliyor sanırım.. giyim kuşam bunun dışa vurulduğu bir alan olarak belirginleşiyor.. tamam şık olmak, temiz pak giyinmek güzel tabii ki.. ne demişler insan kıyafetiyle karşılanır, bilgisiyle uğurlanır.. ancaaaakk her şey yerli yerinde güzel.. nelere maruz kaldık bu bağlamda.. hatırlarım.. hatırlarım da.. gülmekten ağlayasım gelir bazı sahnelere.. (netekim bugün Ziya Alp kardeşimle hatırlayıp böylesi gülünce onun önerisi ile bu yazıyı kaleme aldım).. mesleki eğitimler -ki miladi 2015’e kadar bunların yüzde doksanı Antalya adlı şirin eğitim kentimizde yapılırdı- esnasında bazı katılımcıların grand tuvalet (bu da tam çay demlenecek bir tabirimizdir) halleri bunun başında gelir.. buram buram sıcak.. onu geçtim havuz.. ve dahi denizin tam yanında bu kıyafet –ne kadar sabırlı adamlar denilerekten- deri

denetim günlükleri: denetçi eli!

Resim
Denetçi eli diye bir şey var sevgili günlük.. denetçinin kötüyü çeken eli.. ve kesinlikle raslantı filan da değildir.. bir çuval dolusu evrak alırsın ve seçtiğin örneklem genellikle problemli olanlardır.. bu belki “el vererek/el alarak” üstattan çırağa geçen bir haslet.. yani şimdiki uygulamalar gibi yok en küçük kareler, yok kikare testi şu bu değil doğrudan aktarımla geçen bir beceridir.. gerçi bazen denetim talihsizliği de olur.. misal bir mal müdürlüğü denetiminde üstadın veznedara hitaben “senin vergi iade fişlerine (eskiden olan uygulamaydı.. ve şimdi çok büyük bir hatayla asgari geçim indiriminin bunun yerini aldığı sanılıyor) bakacağım, o doğru ise tüm ilçeninkiler de doğrudur, ya da tam tersi” deyip bir de şıpatanaktan veznedarınkinde hata bulduğu durum tam da böyleydi.. üstelik kızarıp bozaran veznedarı bir kenara bırakıp ta tüm ilçenin evrakını incelemiş ve fakat tek bir hata bile bulamamıştı.. sonuç tam bir zaman kaybıydı tabii ki.. ancak bunlar olası şeylerdir.. asıl olan